AKP İŞİNİ BİLİYOR

Yazan: Turgut Koçak 30 Temmuz 2011

27 Mayıs 1960 Askeri darbesi Menderes ve Celal Bayar’a karşı yapıldı. Darbenin arkasından da 1961 Anayasası hazırlanıp yürürlüğe girdi. 1961 Anayasası, kısmi bir demokratik ortamın gelmesiyle birlikte sendikal ve politik örgütlenmelerin önünü açtı. 13 Şubat 1961’de TİP kuruldu ve 1965 yılında meclise 15 milletvekili soktu. 13 Şubat 1967 ise DİSK kuruldu ve sarı sendikacılığa karşı verilen savaşımda işçilerin gözbebeği oldu. 1960’lı yılların ortalarından itibaren iktidarda bulunan Adalet Partisi sürekli olarak komünizm karşıtı bir politika izlemenin yanında 1961 Anayasasını da karşısına aldı ve politik varlığı boyunca 1961 Anayasasını ortadan kaldırmak için uğraş verdi. Güçlenen solun önünü kesmek için 12 Mart 1971’de ordu yönetime el koydu. Bu andan başlayarak da sürekli olarak sol örgüt ve yapılar ezildi. İşkenceler, öldürmeler Denizlerin idamı birbirini izledi. TİP ve sol örgütler kapatıldı. NATO üyesi olmanın gereği olarak Ordu üstüne düşen görevi en iyi şekilde yerine getirdi.

1970’li yıllarda ise bütün olumsuzluklara karşın sol ve sosyalist hareket güçlendi. Harekete geçirilen sivil faşistler ve NATO’nun oluşturduğu kontrgerilla cinayetler işledi. Ülke kan gölüne döndü. Bunu bahane eden ordu bir kez daha 12 Eylül 1980 tarihinde iktidara el koyarak bu kez sola ve sosyalistlere 12 Mart 1971 faşist askeri darbesinin yüz misli fazlasını yaptı. 12 Eylül 1980 faşist darbesini yapanlar da desteklerini emperyalist güçlerden ve NATO’dan aldı. Bu yönde ABD Başkanı’na “bizim çocuklar darbe yaptılar” diye rapor bile verildi. Üst üste yapılan bu iki darbe toplum vicdanında derin yaralar açtı. Orduya olan güven büyük ölçüde ortadan kalktı. Bununla birlikte 12 Eylül 1980’den sonra iktidara gelenlerin hiçbiri 12 Eylül faşist darbesini sorgulama yürekliliği göstermedi.

1990’ların başında Sovyetler Birliği ve Sosyalist Sistem yıkıldı. Dünya tek kutuplu hale geldi. Küresel sermaye tüm dünyayı kontrol etmeye başladı. Yoğun bir propaganda yöntemiyle pek çok devlet yapısı çözülmek istendi. İşe Balkanlardan başlayan emperyalistler; Yugoslavya’yı paramparça ederlerken, diğer Balkan ülkelerini de kontrolleri altına aldılar. Emperyalist dünyaya artık eskimiş araçlar gerekmediği için yeni yeni yapılanmalara gidilmesi gerekiyordu. Aynı yöntem; Türkiye üzerinde de uygulanmaya kondu. Geçmişte NATO’ya hizmet etmiş ama şimdi gerekmediği düşünülenler ordudan bir bir tasfiye edildiler. Bir yandan da sözde antimilitarist bir kampanya başlatıldı ki değmeyin gitsin. Ortada darbe tehlikesi yokken; sağlı sollu politik yapılar ve neoliberaller darbe karşıtı kampanyalar başlatarak tozu dumana kattılar. Oysa bu kervana katılanların hemen büyük bir bölümü 12 Eylül faşist darbesine güzellemeler düzen kimselerdi. Şimdi ne olmuştu da bunlar birden bire demokrat kesilmiş, demokrasinin erdemlerini vaaz edip duruyorlardı?

Gerçekler gün gibi ortadaydı. Emperyalist dünyanın ve NATO’nun oluru olmadan darbe yapılabilmesinin olanağı yoktu. Bu yüzden de, darbe laf ebeliğini yapıp duranların bir muradı olmalıydı, vardı da. Emperyalist dünya, Türkiye’de bir dediğini iki etmeyen bir iktidarın yani AKP’nin iktidarının başa gelmesini sağlamıştı. Üstelik bu iktidar da üçüncü kezdir oylarını yükselterek gücünü korumuş kamuoyundan destek görmüştü. Durum bu merkezdeyken AKP tarafından Yargı, YÖK ve diğer kurumlar nasıl yapılandırılmışsa ordu da öyle yapılandırılmalı, emperyalistlerin işini zorlaştıracak bütün pürüzler ortadan kaldırılmalıydı. Bugün Türkiye’nin AKP eliyle yeniden dizayn edilmesinin nedeni özet olarak buydu. Dolayısıyla 2011 YAŞ toplantısı bu düşüncelerle başladı ve komutanlar üst üste istifa ederek emekliliklerini istediler. Kimileri bu gelişmeyi “işte demokrasi budur” diye okudular ve bütün medya kuruluşlarında koro halinde bağrışmaya başladılar. Üstelik de masumane bir dille; “ordu sivil otoriteye bağlı olmalıdır” diyorlardı. Böyle bir isteğe niçin karşı çıkılsındı tabi ki de çıkılamazdı. Ama AKP ne demokrattı ne de demokrasi diye yanıp tutuşuyordu. AKP kendi işine nasıl geliyorsa süreci de öyle yönetiyor, demokrasiyle ilgisi olmayan bir sürü karara imza atarak adeta herkesle dalga geçiyordu.

2011 yılında demokrat bir ülkede nasıl olurdu da idare Yargıçlar ve Savcılar Sendikası’nın kapatılması istemiyle dava açılması isteminde bulunur ve yargı da bu isteme uyarak bir sendikayı kapatırdı? İşte AKP’nin demokrasi anlayışı buydu. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ileri gelenlerinin amacı bilinmeli ki, ordunun görevini yapar konuma getirilmesi değildir. Onların amacı kendi görüşleri doğrultusunda bir yapılanma gerçekleştirmektir. Tıpkı yargı ve YÖK’te olduğu gibi. Önümüzdeki günlerde yaşanacakları kim bu şekilde okumuyorsa ya taraflıdır ya da politik körlüğü vardır.

AKP işini biliyor. Bir yandan YAŞ’la birlikte demokrasi havariliği yaparak gözlerimizi yaşartıyor, bir yandan da önümüz Ramazan ya halka dinsel iletiler veriyor. Bekir Bozdağ tam YAŞ’la ilgili sözlerinin arasına dinsel iletileri sıkıştırmış hava basıyor. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a ne demeli? Neymiş efendim çocuklarımız her türlü kursa gidebiliyorlarmış da niçin dinlerini öğrenmek için Kuran kurslarına gitmiyorlarmış? Böyle saçma şey olur muymuş? Bir yasal değişiklikle bu saçmalığa son verilecekmiş. Haklısınız Bekir Bozdağ. Bizim ülkemizin insanlarının kafalarının betonlaşması gerekiyor. Betonlaşsınlar ki, sizlerin gerçek niyetlerini görüp oyununuzu bozmasınlar. Betonllaşsınlar ki, emperyalist dünyanın Türkiye üzerinde sizlerin aracılığı ile oynadıkları oyunu anlayıp sizin gibilerin karşılarına çıkıp hesap sormasınlar. Bu oyunları ilk yaşamıyoruz Bekir Bozdağ. Geçmişte Amerikan 6. Filosu İstanbul’a geldiğinde Amerikan askerlerini denize döken gençlere sizin ağabeyleriniz saldırmış, iki insanımızı katletmişti. Ömrünüz boyunca emperyalistlerin peşinde YEŞİL YEŞİL gidip duruyorsunuz. Şimdi de rolünüz değişmiş değil.

Ne zaman siz de Usame Bin Ladin gibi Amerika’nın işine yaramaz hale gelirseniz, o zaman vay halinize! Nereye saklanırsınız, hangi deliğe girersiniz bilemem ama öykünüzün sonu hiç iyi olmayacak hiç.