AKP İNİŞTE

Yazan: Turgut Koçak 17 Nisan 2015

İnsanlar öyle inandırılmış ki, kim ne yaparsa yapsın, isterse kimse AKP’ye oy vermesin yine de sandıktan birinci parti olarak AKP’nin çıkacağına inanılıyor.

İnsanlardaki genel kanı hile de yapılacağı, zorbalığa da buşvurulacağı yönünde.

Hele bazıları iyice umutsuzluğa düşmüşler. Onlara göre Recep Tayyip Erdoğan ne eder edermiş yine de başka bir patinin öne geçmesine izin vermezmiş. Yani sizin anlayacağınız Recep Tayyip Erdoğan bir tür Alikıran başkesen olarak görülüyor.

İnsanlar öyle bir kişi yaratmışlar ki, o kişi kimseden korkmaz, hukuk tanımaz, her şeyi yapar yanına kalır, isterse herkesi sopadan geçirir yine de girdiği her yarışı lehine çevirir.

Böyle bir propaganda sizce niye yapılır?

Toplumda Recep tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin yıkılamayacağı algısı yaratmak için.

Yaratılınca ne olur?

Hani bir söz vardır ya “bükemediğin bileği öpeceksin” diye, işte tam da bu propagandanın amacı budur. Yani insanlar madem yenemiyoruz AKP’yi, bizler de dışarda kalmaktansa AKP’li olalım ki, bize de bir şeyler düşsün, alemin kerizi biz miyiz diye düşünürler ve böylece de AKP’nin saltanatı sürgit devam eder.

Önce Recep Tayyip Erdoğan’dan başlayalım işe. Bu kişi gerçekten de yenilmez mi? Herkesi korkutur ve de dövebilir mi? Hukuk onun için vız gelip tırıs giden bir şey midir?

Bu yönde bir algı oluşturmak gerçekten tırıvırı bir siyasettir. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve onu oraya çıkaran partisi AKP, bal gibi de yarışta hem de fersah fersah geride bırakılır, üstelik de nal bile toplatılır. Hukuk onun için vız gelir tırıs gider bir şey gibi gösteriliyor. Çünkü başkaca da tutunacağı dal kalmadı. Onu bulunduğu yerde hesap vermeden tutacak olan şey şimdilik hukuk tanımazlıkla olası. AKP’nin durumu da parti olarak aynı. Ancak ne demişler su akar yolunu bulur. Erinde gecinde ne kadar hukuk takmaz görünürse görünsün kendisi de AKP iktidarı da hukukun önünde hesap vermek zorunda kalırlar. Çünkü başka türlü bu terazi bu ağırlığı çekmez çekemez.

Size bir de Köroğlu öyküsü anlatmak istiyorum. Köroğlu bir gün dağda kızanlarının yanına giderken bir sürü görür. Çobanın yanına varır, sürünün en iri koçlarından iki tanesini seçip vermesini ister. Bunun üzerine çoban direnir ve Köroğlu ile karşı karşıya gelirler. Köroğlu, ben Köroğlu’yum dese de çoban aman vermez bir güzel dayak atar Köroğlu’na. Eli yüzü kan içinde kızanlarının yanına gelirken onu Ayvaz görür, koşarak yanına gelip Köroğlu’nu diğer kızanların görmesini engeller. Durumu sorar sual eder, anlar ki, Köroğlu yanlış yapmıştır. Der ki; “yapmayacaktın. Şimdi ben bir kızan göndereyim sürüyü alıp gelsin.” En sıskasından birini seçer ve çobana gönderir. Sıska kızana; “çobana söyle, Köroğlu sürüyü istedi de al getir"der.

Kızan gider bir süre sonra da sürünün başında çoban çıkıp gelirler. Bunun üzerine şaşkına dönen Köroğlu, Ayvaz’a der ki, sen bu işi nasıl becerdin?” Ayvaz da, sizin yaptığınız yanlıştı, benim yaptığım şeyse siz gitmeden oraya ününüzün gitmesini sağlamaktı.

İşte böyle. Birileri bu halka Köroğlu öyküsünün de beterinin beterini yaşatıyor. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ı Kasımpaşalılıktan parlatıp yenilmez, korkutulmaz biri olarak halkın belleğine yerleştirmek istiyor ki, bizler bu oyunu da bozar, bugüne kadar bütün zorbalıkların da, çalmanın çırpmanın, yolsuzlukların, adam kayırmanın, birilerinin değirmenine su akıtmanın, rüşvetin, hırsızlığın, rantçılığın hesabını sorar da öte bile geçeriz.

Nasıl mı?

Çıkarız meydana, “el mi yaman bey mi yaman” deriz yenilmezi de yeneriz, büleği bükülmez gösterilenin bileğini de büker, inişte olan AKP’yi dibi buluncaya kadar tepetaklak yuvarlarız.

İşte bu kadar.