Yazan: Turgut Koçak 11 Eylül 2014
Artık günümüzde hemen herkes AKP iktidarının müdahalesi sonrası ortaya çıkan durum nedeniyle yargıya güvenmiyor. Öyle ki, Recep Tayyip Erdoğan’la başlayan yargı kararı lehimdeyse iyidir, aleyhimde ise kötüdür anlayışı ile tarımar edildiği için ortaya pek çok ucube sonuçların çıkmasına neden oldu. İktidar tarafından politik baskıyla öyle gözaltılar, tutuklamalar, ceza almalar gerçekleşti ki, ortaya çıkan iddianame ve alınan cezalarla ilgili maddi kanıtlar ortada olmamasına karşın keyfilik aldı başını yürüdü. Daha önce pek çok davada da aynı yol izlendi ama biz en son örneğini vererek anlatmak istediğimiz konuya açıklık getirmek istiyoruz.
Biliyorsunuz Gezi gösterileri Recep Tayyip Erdoğan’ın kimyası bozdu. Bu yüzden de öyle uygulamalara tanık olduk ki, hak hukuk hak getire. Gençlerimiz katledildi, Recep Tayyip Erdoğan konu ile ilgili olarak “polise emri ben verdim” demekten en küçük bir çekince duymadı. Aksine bu gösterilerle kendisine darbe yapıldığını savlayarak demokratik haklarını kullanan yığınlara gözdağı verme yolu seçildi. Gezi gösterilerinde haklarında dava açılan gruplardan birisi de Beşiktaş Futbol Takımı’nın taraftarları olan Çarşı Grubu oldu. Hangi hukuk bilgisiyle bilinmez ama darbeye kalkıştıkları savıyla Savcı Çarşı Grubu Hakkında müebbet cezası istemiyle iddianame hazırladı ve dava açıldı. Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi AKP iktidarının yargıyı raptı zapt altına alma girişiminden başka bir şey olmayan bu dava ile birlikte AKP iktidarının zorlamaları ile hukukun nasıl raydan çıkarıldığını böylelikle görmüş olduk. Böylesi keyfilikler karşısında ister yargı çevreleri olsun ister hukuk çevrelerinden olsun gelen bazı tepkilerin dışında dişe dokunur bir tepkiye tanıklık etmedik.
Düşünün ki, açılması olası değil de açılırsa bile gösteri ve yürüyüş yasalarına aykırı hareketten açılması gereken bir dava her ne sebeptense darbe yapmaya teşebbüsten açılarak davaya dahil edilenler hakkında müebbet ceza istemiyle savcı bir dava açabiliyor. Düşününce insana şaka gibi geliyor ama biz bu ve buna benzer açılan pek çok davanın tanığıyız. Böylesi davalar açılırken her nasılsa bazı çevrelerden de; " açılsın canım ne olacak ki, durum yargılama sonucunda düzeltilir, müebbet ceza istemiyle dava açılınca müebbet ceza verilmiyor ya " denilerek; kendilerine Cumhuriyet Savcısı denilen kişilerin ellerindeki yetkiyi nasıl da kötüye kullandıkları görülmezlikten geliniyor.
Maddi kanıttan yoksun bu ve buna benzer açılan davalar ortalama bir hukuk bilgisiyle asla açılmayacak davalardır. Eğer böyle bir dava açılabiliyorsa bu davayı açan savcılar doğrudan iktidarın emriyle hareket ediyorlar demektir. Bu yüzden de yargıya güven duyulması gerektiğini söyleyenlerin sözlerinin hiç ama hiçbir hükmü olmuyor. Savcılar yargılama sonrası her şey yoluna girer savıyla iddianame hazırlayamazlar. İşlendiği varsayılan suçla ilgili dava açılır ve de bu davaya kanıt teşkil edecek kanıtların da dosya içinde bulunması gerekir. Hiçbir savcı iddiasının doğru olmadığını kanıtlama işini suçlanan kimselerin kanıtlaması üzerinden dava açmaya kalkamaz, kalkmamalıdır da.
Bugün Çarşı Grubu ile ilgili açılan dava bir hukuk fukaralığıdır. Gerek sanıklara, gerekse topluma karşı bir gözdağı ve sindirme girişimidir. Çünkü AKP iktidarı 12 yıldır dediğim dedik, çaldığım düdük hesabından keyfi bir yönetim gaspı içindedir. Bu durumda elbette Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları demokratik haklarını kullanacaklar ve iktidarın keyfiliğine dur diyeceklerdir. Hiçbir hukuk devletinde ben oyların çoğunu aldım, milli iradeyi temsil ediyorum diyerek hukuk dışına çıkılamaz. Ve zatan yürütmenin bütün kararları bu yüzden yargı denetimi altında olması gerekir. Oysa AKP iktidarının hali hâl değildir. AKP iktidara geldiğinden bu yana hukuk suçu işlediği için varlığı da hukuk dışı hale gelmiştir. Ben HSYK’yı beğenmiyorum gelsin HSYK hakkında yaptırım, Anayasa Mahkemesi’ni beğenmiyorum, gelsin Anayasa Mahkemesi hakkında yaptırım, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı beğenmiyorum gelsin yaptırımlar yasal değişiklikler.
İşte bunlar için AKP sürekli olarak yasal düzenlemelere gitti. Sonunda ortaya çıkan durum kanun devletidir ama asla hukuk devleti değildir. Çünkü hukuk, evrensel hukuk kurallarının dışına çıkılarak yasa ile işlevsizleştirilemez. Neymiş efendim; “Mahkemelerin kamu görevlileri hakkında verdiği atama, görevden alma, göreve son verme, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliğiyle ilgili iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararların gereği iki yıl içinde yerine getirilecek"miş. Siz hiç böyle bir yasa gördünüz duydunuz mu? AKP mecliste çıkarılan “Torba Yasası” ile birlikte böyle bir yasaya da imza atmış oluyor. Yargının kararları uygulanmak içindir. Bir iktidar düşünün ki, yargı kararları kendisini bağlamayacağına dair yasa çıkarmaya yeltenmektedir. İşte bu iktidarın rejiminin adı ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur, faşizmdir faşizm.
AKP iktidarı böyle yasalar çıkarmaya ve uygulamaya konduğunda yargı çevreleri ve avukatlar ayağa kalkmalıdırlar. Eğer gerekli tepki söz konusu değilse bilinmelidir ki, AKP’nin faşist iktidarı herkesi teslim almış demektir. Hem ne öyle yargı kararına bile gerek duyulmaksızın internet erişiminin engellenmesinin TİB tarafından yerine getirilmesi? Sonra niye Ataşehir-Ümraniye sınırlarının yeniden belirlenmesi için 04 E80 Karayolunu sınır olarak kabul eden düzenleme?
Bizler; hukuk dışı bir iktidarın yaptırımlarını sineye çekmek durumunda değiliz.
Bu yüzden de geniş halk yığınları demokratik haklarını kullanmalı ve atamalı Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iktidarına son vermek ve bu keyfiliğin hesabını sormak için haklarımızı kullanmalıyız.
Çünkü yarın geç olabilir…