Yazan: Turgut Koçak 16 Ocak 2020
“Akıllı Şehirler” kongresi yapıldı. Bu kongre yapılmadan önce yaşananlara baktığımız zaman ülkemizde ne denli utanmaz, arlanmaz dolaplar çevrildiği gün gibi ortadaydı. AKP ve saray iktidarı sıkışıktı, sıkışık olduğu için de her fırsatta demokratik hak ve özgürlüklerin çiğnendiği demokrasinin kırıntısının bile kalmadığı adımlar atılmaktaydı. Eğer AKP 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerde belediyeleri yitirdiyse o belediyelerde hizmet verilmesini adeta olanaksız hale getirerek halka şunu göstermek istiyordu.
GÖÖRÜYORSUNUZ BİZİM DIŞIMIZDA HİÇBİR BELEDİYE SİZLERE HİZMET EDEMİYOR”
Daha önce belediyeleri bir arpalık gibi kullanmış olanlar belediyeyi yemiş yutmuşlar ve akıl almaz borç batağına sürüklemişlerdi ya bütün bunların ne önemi vardı, saray bir kolayını bulur kendinden olan belediyelere kesenin ağzını açar hizmetin kesilmesini bir şekilde önlerdi. Gerçekten de baktığımız zaman muhalefetin eline geçen birçok belediye tıkanmış kalmış hizmet veremez hale getirilmişti. Hatta bütçeden ayrılan paralar bile bir şekilde ödenmeyerek gözümüzün içine bakıla bakıla bir diktatörlük anlayışı hepimize kabul ettirilmek isteniyordu. Bunun için ödenekler kesildi, borçların tahsili için icraların gelip kapıya dayanmasına seyirci kalındı. İşçilerin maaşı ödenemedi, hizmet para muslukları kapatıldığı için verilemez oldu.
Pek çok belediyeden örnek verilebilir ancak sizleri yormamak için sadece İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinden örnek vererek ne demek istediğimizi açıklığa kavuşturmak istiyoruz.
İstanbul ve Ankara belediye başkanları halkın isteklerine yanıt vermek istiyordu ama kasada parası yoktu. Her iki belediyenin de kasası daha önceki AKP’li belediye başkanlarınca tamtakır kuru bakır haline getirilmiş üstelik de belediye öyle bir borçlandırılmıştı ki demeyin gitsin. İstanbul’un çeşitli semtlerine metro yapılması gerekiyordu ama para olmadığı için işler bir türlü başlatılamıyordu. Saray iktidarı ise ne haliniz varsa görün havasındaydı ve sonrasında da bak gördünüz mü bu belediyelerin hizmet mizmet vereceği yok diyecekti. Dışarıdan çok küçük faizlerle kredi bulunmuştu ama saray iktidarı buna da kapıyı kapattığı için bir şey yapılamıyordu.
Aynı durum Ankara için de söz konusuydu. Melih Gökçek döneminde yapılan vurgunların dosyaları bir araya getiriliyor, savcılığa suç duyurusu yapılıyordu ancak hizmetin hakkıyla yürütülmesi için olanak söz konusu değildi. Bu iki büyük kentimizde başlatılan kuşatma birden genişletildi ve muhalefetin bulunduğu bütün belediyeler kıskaca alındı. Örneğin Tunceli Belediyesi de bunlardan biriydi. SGK borçları için belediyenin paralarına el konuldu. Diğer pek çok belediyeye de aynı muamele çekildi. Oysa Tunceli Belediyesi daha önce kayyumun elindeydi ve Maçoğlu koltuğuna oturuncaya kadar belediye borç batağının içine saplanmıştı. Diğer kayyum atanan belediyelerin ve muhalefetin elinde bulunan belediyelerin durumu da aynıydı.
Bu faşizan uygulamaların arkasından birden bire AKP’ye 100’e yakın belediye başkanının geçeceği haberleri yayıldı. Salı günü yapılan AKP Grup toplantısında AKP’ye katılan belediyelere rozetleri takıldıktan sonra da arkasının geleceği bizzat Recep Tayyip Erdoğan ve parti yetkililerince açıklandı.
Şimdi bütün bunlara bakıp da ülkede demokrasinin olduğu söylenebilir mi? Ya da şöyle diyelim, Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi seçimleri yitirdiği için muhalefetin eline geçen belediyelere size şimdi Hanya’yı, Konya’yı gösteririm denilerek o kentimizin halkının cezalandırılması nasıl bir anlayıştır bunun yanıtı AKP’liler ve Erdoğan tarafından verilebilir mi verilirse nasıl verilir?
Hani bir laf vardır perşembenin geleceği çarşambadan bellidir diye, işler tam da bu merkezdeyken AKP ve saray hiçbir kural, yasa masa tanımazken nasıl olur da CHP’li belediye başkanları koştura koştura “Akıllı Şehirler” kongresine katılır ve İmamoğlu bütün şirinliğiyle Recep Tayyip Erdoğan’a 4 sayfalık bir mektup sunmaya kalkar?
İşin İmamoğlu açısından şöyle bir yanı daha var. İstanbul Belediyesi’nde pek çok birim hâlâ AKP’nin işgali altındadır. İmamoğlu’na bakıyoruz liyakatli insanlar diye bula bula onları bulmuş ve insanları işlerinden etmeyeceği sözünün arkasına sığınarak İstanbul’u yiyen, içen adamlarla niye hâlâ yol yürümektedir içinizde bir anlayan var mı? Bugün ihaleler bile hâlâ AKP’nin vurguncularına verilmeye kalkılıyorsa ortada bir sorun yok mu?
Eğer İmamoğlu İstanbul belediyesini ben kazandım havasındaysa ve bu nedenle bu tutum içindeyse anımsatmak isteriz ki sizin ve partinizin dışında salt AKP’li vurguncuları işbaşından göndermek için size oy verenlerin olduğunu anımsatmak isteriz ve bunu anımsamak sizce bu kadar zor mu?
Sonuç olarak AKP zorlayarak, kandırarak, iktidar gücünü kullanarak ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmayı seçmiş görünüyor. Yarın öyle bir noktaya gelindiğinde, AKP ve saray iktidarı ile birlikte küçük ortağı MHP dince, gerici, şeriatçı ve faşist bir rejimi bütün çıplaklığı ile uygulama evresine geçerlerse ne yapacaksınız yanıtınız var mı?
Ne olacağını önceden bildiğiniz “Akıllı Şehirler” kongresinde hedef tahtasına konulacağınızı bile bile niye celepler gibi salhaneye koşuyorsunuz ha niye? Sonra toplantıyı 3 belediye başkanı terk etmişsiniz haydi diyelim ki iyi. Siz o kongrede ne olacağını düşünüyordunuz da oraya gittiniz? Ha evet, Ekrem İmamoğlu’na Recep Tayyip Erdoğan ödül verecekmiş, belki buna inanmış da olabilirsiniz ama Recep Tayyip Erdoğan’la demokrasicilik oynanmayacağını hâlâ öğrenememişseniz kendinizi sorgulamanız gerekiyor. Öyle ya Erdoğan kime ödül verdi? Fethullahçılığı asla tartışma götürmez olan Gaziantep BB Başkanı Fatma Şahin’e.
Şimdi anladınız mı bu alanda neler olup neler bitiyormuş? Varın gerisini de siz düşünün ne diyelim?