Yazan: Turgut Koçak 24 Haziran 2022
Bugün Sol’un bazı kesimlerinde garip bir hal var. AKP ve saray iktidarı gibi bir iktidarın gönderilmesi olayı sanırız çok hafife alınıyor. Öyle ki bunlar iktidardan gönderildiğinde nelerin olabilme olasılığından çok nelerin olmayacağı ve değişmeyeceği ve hatta gelenlerin daha da tehlikeli olabileceklerine dair öyle bir solculuk yapılıyor ki insanın böylelerine yaşamınızın sonuna kadar AKP’li ve Erdoğanlı iktidarlar tarafından diyesimiz geliyor. Bu bakış açısı çokbilmişlikten midir ya da ne bileyim politika yapıyoruz diye politikasız kalıyor olmaktan mıdır oturup bir güzel değerlendirmek lazım.
Politikliğini yitirince kişi ya da örgütler ne yaparlarsa yapsınlar ne kendileri politika dışı kalmaktan kendilerini kurtarabilirler ne de böylesi yapılar. Hani politika dışı kalır diyoruz ya işte tam da burada şunu da eklemekte yarar var. İster tek tek kişiler olsun isterseniz siyasi örgütlerin yapıp ettiklerine baktığınız zaman şu akla gelebilir. Ne var ne söylüyorsunuz baksanız ya bunlara hem konuşuyorlar hem de en sunturlusundan yazıp çiziyorlar daha ne yapabilirler ki? Doğrudur konuşanları da yazanları da görüyoruz her bir şeyi de farkındayız da işte tam da bu noktada eksik kalan bir şey var. İşte bu durumda bile konuşarak, yazarak, çizerek bile politika dışı kalınabildiği gibi bu görüntü geniş halk kitlelerini de politikadan soğutarak politikadan nefret eder hale getirebilir. İşte tam da egemenlerin istediği şey budur. Niye derseniz bir ülkede köklü değişikliklerin olması isteniyorsa eğer yığınların ve bilinçli örgüt çevrelerinin yüksek düzeyde politikleşmesi gerekir ki hantallığın yerini hareketlilik alsın ve düzeni sarsan değişikler için geniş halk kitleleri harekete geçebilsinler. Yoksa bir ömür boyu yazılıp çizilerek Marksistlik değil ama Marksologluk yapılabilir.
Bunu niye söyledik? Söyledik çünkü öyle anlar vardır ki bu gerçeği görmek zorundasınızdır. Bunları atlar da bir gelecek görüntüsü çizip durmaya çalışırsanız, mevcut durumdan canı yananları, sıkılanları ve de onca memnuniyetsiz kitlelerin farkına bile varamazsınız. Oysa sosyalist kesimlerde siyaset her bir duruma müdahale ve kendi rengini katmak becerisidir ki yığınlar yüzünü size döndürebilsinler. Herhangi bir konu örneğin ekonomik sıkıntılar, baskılar, zulümler ve de insanı bu denli aşağılayan zihniyet önem kazanmışken sizler Marksolog bir vaaza başlarsanız o yığınlar sizi görmeden yanınızdan geçip giderler de haberiniz bile olmayabilir.
Evet, bugün yangın herkesin ocağına düşmüş durumdadır. Hani derler ya “denize düşen yılana sarılır” işte bugün ülkemizde yaşanan tam da budur. Bu yüzden evi tutuşan, işyerinde ekmek parası bile kazanamadan kapıyı kapatan esnaf, zanaatçı, işsiz, öğrenci, ev kadını, çiftçi kapı kapı kendilerini dinleyen burjuva siyasetçilerini gördüklerinde “kurtarın bizi” diye ortaya atılıyorlar, düşüncelerini söyleyip dert yanıyorlarsa biz solcular ve sosyalistler de herhalde bir yerlerden çıkıp onlara “bunlara kanmayı, sizin kurtuluşunuz bunlarda değil, bunların hepsi sistemin adamları, bunlar da gelse değişen bir şey olmayacak demeye gelen bir tutum sergileyerek patlama noktasına gelen milyonların gerçeğinden uzak duruyorsak inanız yapacağımız hiçbir şey yoktur hiçbir şey.
Ha bakın politika karmaşıktır. Bu karmaşıklığı en sade hale getirerek yığınlara sunmak gerçekten de bir beceri işidir ama yine de her konuda mükemmeliyetçi bir kafa ile idealizm yapıp durmakta gerçekte insanların önüne politika dışı kalmayı koymaktır ki bu kimseye bir yarar getirmez. Bizler Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak sık sık popülizmden nefret eden yazılar yazdık ve de bu yazıların kesinlikle arkasında duruyoruz fakat asla çokbilmişlik taslayarak aman canım demokrasi de neymiş, canımıza okuyan bu iktidar gitse yerine başka bir benzeri gelse ne değişecek siz en iyisi kendinizi çiğnenen hak ve özgürlüklerinizi bile önemsemeyin ve de düzenin değişmesine odaklanın sözleriyle insanlara ısmarlama sözler söylemedik. Var olup biten neler varsa, kimler kime neler çektiriyorsa hepsinin karşısına dikilinmesi gerektiğini söylerken ve de iktidar amaçlı gerçek kurtuluşumuz sosyalizm yolunda yürürken bile bağlantılandırılması gereken olay ve olguları en iyi şekilde nasıl yerine getiririz onun peşinde olduk.
Birileri adam canım ne olacak laiklik savunulsa ne olur savunulmasa ne demedik. Çünkü demedik iktidar bizi din devleti ve şeriatla karşı karşıya getirdiği zaman laikliğin savunulmasını bir görev saydık. Sonra her türlü soluk alma yolları kesilir ve demokrasi bir bir rafa kaldırılır, ağır bir siyasi gericilik altında yönetilir ve de faşizmle sınanırken de demokrasi mücadelesi de neymiş, faşizme karşı omuz omuza deyip duruyoruz ya vazgeçelim bu huyumuzdan demedik. Demedik bu mücadeleyi de kimileri gibi hep devrim sorunu diye kestirip atmadık. Hoş; devrimci bir durum varsa koşullar denk düşüyorsa devrim de nereden çıktı şimdi demeyeceğimiz gibi demokrasi mücadelesi de nereden çıktı demeyiz. Yani politika dışı kalmaya çığır açan davranışlardan uzak kaldık. Kalınması gerektiğine de döne döne vurgu yaptık.
Dediğimizi anlaşılır kılmak görevimizdir. Söylediklerimizin ısrarla arkasında durduğumuzu göstermek bizim görevimizdir. Örneğin demokrasi konusunu düşünsek bir, bir sürü yazı yazılabilir üzerinde de konuşulur kesinlikle. Ancak demokrasi olayı ile faşizm gerçeğini de iyi kavramak gerekmez mi? Bu yüzden de faşizm mi, burjuva demokrasisi mi seçeneğiyle karşı karşıya kaldığımızda demokrasiyi savunmak neden sistem için bir davranış olsun ki? Hem bu mücadele milyonlara demokratik istemlerini de içine alan bir mücadele kararlılığı kazandırır da milyonlar için bir okul görevi görerek yüksek derecede toplumsal bir sıçrama olgusu yaratabilecek bir enerjiyi içinde taşıdığı gibi bilinçlilik de kazandırıyorsa bu işi kime havale edelim de onlar yükselen halkın tepkilerini balona iğne batırıp batırıp söndürürlerse iyi mi olur?
Söylenen her söz, yazılan her yazı o anı ve o anda neler yapılması gerektiğini en iyi tespitle birlikte mücadeleye girişmekse ki öyledir. Gerisi alavere dalavere ve pasifizmi gizli bir şekilde savunmaktır ki bunu yapanları hep gördük hep…