AFETLERDEN HİÇ Mİ DERS ÇIKARMIYORUZ?

Yazan: Turgut Koçak 20 Ağustos 2021

Son zamanlarda ülkemizde ne çok sayısız afetler yaşadık. Daha birinin bile yarasını sarmadan ikincisi sonra üçüncüsü sonda dördüncüsü ve daha fazlası geldi. Aynı durum dünyanın pek çok ülkesinde de bütün ağırlığı ile yaşanmaktadır.

Depremdi, Korona virüs salgınıydı, orman yangınlarıydı, sel baskınlarıydı, toprak kaymasıydı, çığ düşmesiydi derken bir sürü acıları üst üste yaşamak zorunda kaldık.

Bu yaşadıklarımızda gördük ki devleti yönetenlerin ciddiye alınacak pek de yapıp ettikleri bir şey yok. Bu yüzden de halk da nihayet anladı ki bu iş elbirliği ve dayanışmayla ancak çözülebilecek. Muğla’daki son orman yangınlarında bu tür gayretleri bütün çıplaklığı ile gördük yaşadık. İktidar ise hemen her konuda sadece köstek olmakla kalmadı, suçu muhalefete atarak siyasi güç kazandığını düşündü ve buradan yürüdü fakat ortada da sonuçta korkunç bir felaket vardı.

Korona virüs salgınından bu yana dünyada 5 milyona yakın insan bu salgın yüzünden yaşamını yitirdi. Aşı dışında başkaca bir yolda bulunamadığı için salgın sanki yaşamımızın doğal bir parçasıymış gibi devam ediyor ve bu ölümlere giderek alışıyor muyuz diyeceğim ama sarsıcı yanını düşününce alışmadığımız da çıplak bir şekilde görülüyor.

İnsanlık için yıkım sadece salgınla gelmiyor. Saymakla bitiremeyeceğimiz doğal afetler yüzünden de büyük kayıplarımız oluyor. Depremler, sel baskınları, çığ düşmesi, toprak kayması ve büyük orman yangınları büyük can ve mal kayıplarına yol açıyor.

Karadeniz’de yaşanan sel baskınları, Akdeniz’de yaşadığımız orman yangınları karşılaştığımız tehdidin büyüklüğü bağlamında hiç kuşku yok ki bizlere büyük dersler vermenin yanında giderilmesi olanaksız acıları da beraberinde yaşatıyor.

Her afet sonrası çokça konuştuğumuz gibi alınması gereken tedbirlerden söz ediyoruz ama bugüne kadar görüyoruz ki alındığı söylenen ortada gözle görülür bir tedbir de olmadığı için yaşadığımız bir felaketin daha da fazlasını bir kez daha yaşamaktan kurtulamıyoruz. Yani hiçbir konuda afete hazırlıklı değiliz. Bu yüzden de verilmemesi gereken çok büyük can ve mal kaybıyla karşılaşıyoruz.

Bizler daha dün denilecek tarihte Bolu, düzce, Yalova, Sakarya, Kocaeli ve İstanbul’un bir kesimini içine alan17 Ağustos depremini yaşamadık mı? Bu depremde kaybımızın büyüklüğü hepimizin kafasına bazı şeylerin dank etmesine neden olmadı mı? Bunun için deprem vergileri alınmadı mı? O günden bugüne depremle ilgili ne gibi köklü tedbirler aldığımızı sorsak yetkililerin doyurucu bir yanıtı olacak mı? Aksine deprem vergilerinin hesabı bile verilemediği gibi pek bir şeyin yapılamadığını da açıkça görmüyor muyuz? Daha sonra yaşadığımız depremlerde de aynı kargaşa ve yetersizlik yaşanmadı mı? Bu yüzden de kayıplarımız büyük olmadı mı? Bu gibi konularda kimi kişisel koşturmaları ve özverileri saymazsak devlet de şunu yaptı diyebilir miyiz? Eğer diyor olsak AKP ve saray İktidarı bugün Kanal İstanbul Projesi’nde diretir durur mu? Ya da deprem her an olur denilen hem de en büyük kentlerimizde bu iktidarın şimdiye kadar bir tek yaptığı şey var mı? Durum saldım çayıra Mevla’m kayıra hesabından gitmiyor mu?

Salgın konusunda aslan sağlıkçılar, kaplan sağlıkçılar diye alkışladığımız ve birçoğunun yaşamını yitirdiğine tanık olduk da ne oldu? Sağlıkçılarımızla ilgili ne gibi köklü değişiklikler ve iyileştirmeler yaptık? Aksine bugün şu anda onlara yaşamı cehenneme çeviren bir iktidar tasarrufu yok mu? Varsa niye var?

Aynı şeyi depremde de orman yangınlarında da sel baskınlarında da yaşıyoruz. Canla başla çalışanlar bu uğurda yaşamlarını yitirenleri hemen ertesi gün unutmuyor muyuz? Birçoğunu kahraman mertebesine çıkarıyoruz da ne oluyor?

Oysa dünyada değişen iklim koşullarını da dikkate alarak sözünü ettiğimiz konularda ciddi ve güvenilir adımlar atmak gerekiyor. Her şeyin planlaması yapılmalı, alınacak tedbirler de bir an önce zaman yitirmeksizin alınmalıdır ki bir sonraki felaketlerde şaşkınlık geçirip elimiz ayağımız birbirine dolaşmış şekilde ortalıkta kalmayalım. Kuşkusuz söylediklerimin basite alınacak bir yanı yok. Hemen her konuda bu iş bilgi birikim ve para gerektiriyor. AKP ve saray iktidarında ise ne bilgi var ne de birikim, devletin kasası derseniz boşaltılmış tamtakır kuru bakır haline getirilmiş. Bu yüzden de AKP ve saray zihniyeti ile işin içinden çıkmak gerçekten de zor. Daha da önemlisi kapitalist zihniyetle işbaşına gelecek ve gelmesi olası iktidarlar tarafından bu söylediklerimizin çözümü diyebiliriz ki neredeyse olanaksız. Bununla birlikte yine de bu hiçbir şey yapılamayacağı anlamına da gelmez, gelmemelidir de. Yoksa toplum sosyalizmi beklerken ekin biçilir gibi biçilir gider.

Bu yüzden de iktidarlar üzerinde, sözünü ettiğimiz tedbirlerin alınması ve atılacak her adımın atılması için yoğun bir toplum baskısı ve toplumun örgütlü hale gelmesi gerekir.

Oysa olanlar ne? Her afet sonrası AKP ve saray iktidarı topluma yardım için İBAN numarası veriyor. İşin en kötüsü de nedir biliyor musunuz toplanan yardımların nereye gittiğinin belli olmaması. Yani AKP ve saray iktidarında hem şeffaflık yok hem de denetim söz konusu değil.

Gördüğünüz gibi ne söylesek ne yazsak iş varıp sosyalizm kapısına çıkıyor. Onu da biz başaracağız evvel Allah!

Kimse umutsuzluğa kapılmasın kimse….