Yazan: Turgut Koçak 23 Kasım 2015
Faşizm dediğiniz şey ne indir ne de cin. Ne elle tutulmayandır ne de gözle görülmeyen. Öylesine maddi gerçekliktir ki, adeta bağıra bağıra geliyorum der. Ülkede kısıtlı da olsa burjuva demokrasisi mi vardır, bunların hepsi birer birer bir bahane bulunarak rafa kaldırılır ve bir de bakarsınız ki, faşizme boyun eğmeyen kim varsa hedef tahtasındadır. Böyle bir rejimde haktan, hukuktan, eşitlik ve adaletten ve özgürlüklerden asla söz edilemez. Edilemez; çünkü bunlar faşizm tarafından geniş halk yığınlarına gereksiz görüldüğü için yok sayılır ve yığınlar her türlü baskı ve işkencelerden geçirilip insanların yaşam hakkı ellerinden alınır.
Şimdi AKP iktidarının 14. yılına girdiğimiz bugünlere gelinceye kadar yaşadıklarımıza baktığımız zaman nereye gidildiğini ve varılan noktanın da ne olduğunu anlamakta küçücük bir zorlanmamız olmaz. Sözü geçen iktidar dibine kadar sömürücü kesimleri temsil eden bir iktidar olarak işbaşına geldi. Bu iktidar aynı zamanda da uluslararası sermaye güçlerinin tartışmasız emir ve komutasında hareket ettiği için emperyalist dünyanın bir dediği iki edilmedi. Bu dönemde işleri iyi götürdüğü düşünülen AKP iktidarı, emperyalizmin uşakları liberaller tarafından öyle bir desteklendi ki, söz neredeyse Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratlığına toz kondurmamaya kadar vardı. Çünkü liberal uşaklar çanaklarından yallandıkları sermaye güçlerine olan borçlarını ödemekteydiler.
İktidara gelen fakat devleti ele geçirmediğini düşünen AKP önceleri temkinli adımlar atarak kendisini sağlama almaya çalıştı. Bu yöntemle 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana girdiği bütün seçimleri kazandı. Bir tek 7 Kasım seçimlerinde birinci parti olmasına karşın iktidar olamayınca tam anlamıyla büyük korkular yaşadı, karmaşaya düştü. AKP iktidarı döneminde din yaşamımızın her alanına sokuldu. Okullarda din dersleri bütün derslerden daha önemliymiş gibi değişikliklere gidildi. Dağ taş Kuran kursları ve İmam Hatip Okulları ile dolduruldu. Devletin her kademesi İmam Hatip çıkışlı kimselerle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hülleli sınavlarla eleman alınıp yatay geçişle diğer bakanlıklara transferleri yapıldı. İşçilerin, emekçilerin yaşam koşulları sürekli olarak cehenneme çevrilirken, AKP’ye yandaş kimselere sürekli yardım yapılarak iktidarı her koşulda tutan bir güruh yaratıldı. Güruh diyorum çünkü benim gözümde çalışmadan yemeyi içine sindiren her kişinin sıfatı olsa olsa güruh olabilir.
Sendikalar işlevsizleştirildi. İşçiler haklarını alabilmek için grev haklarını bile kullanamaz oldular. Kullanmaya kalkanlarsa patronlar tarafından bir yolu bulunup kapının önüne kondu. Kamu çalışanları ise iktidarın dediğine evet demek zorunda kaldı. Hatta kamu çalışanları diğer kamu çalışanlarından pek çok konuda ayrıcalıklı olmak için iktidar yanlısı sendikalar kurup kraldan da kralcı yoz bir politika izleyerek kamu çalışanlarını sattılar. Kamuya elaman alınması için yapılan bütün sınavlar hileli hurdalı yapıldı. Bazılarında ise komik sorular kanımızı dondurdu.
Örnek bazı soruları aşağıya alıyorum.
Kur’an’ı Kerim’de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i adı kaç kez geçmektedir?
İlk vahiy nerede inmiştir?
İlk hicret nereye yapılmıştır?
Peygamberimiz Hz. Muhammed nereye hicret etti?
İlk köle peygamber kimdir?
Ağaç kovuğunda saklanan peygamber kimdir?
Ölüleri dirilten peygamber kimdir?
Sineğin kaç gözü vardır?
Bir otobüse kaç ping pong topu sığar? Ping pong topu kaç gramdır?
Galatasaray UEFA Kupasını hangi tarihte kazandı?
Ünlü futbolcu Arda Turan’ın transfer durumu nedir?
Mevcut yasalar hiçe sayıldı. Mevcut yasalar yeni yeni çıkarılan yasalarla daha da hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasalara dönüştürülüp hukuk devleti olmak gibi bir anlayış lüks sayıldı. İstenilen kişi tutuklandı, cezalar verildi. Yaşanan onca baskı ve zulüm AKP’nin amacı çerçevesinde yasalar bahane edilerek yapıldı. Soygun, adam kayırma, rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk arşı âlâya çıktı. Konunun üzerine giden ne savcı ne hakim ne de emniyet görevlisi bırakıldı.
Fethullahçılar (Paralel Yapı) bahanesiyle darmadağın edildi. Oysa bugüne kadar ne yapılmışsa birlikte yapılmıştı, Recep Tayyip Erdoğan’da bu tür davaların savcısı olduğunu söyleyecek kadar ileri giden kişiydi.
Gerici ve halk düşmanı İslami terör örgütleri iktidar tarafından her anlamda desteklenip büyütüldü ve Suriye’nin üzerine salındı. Kuzey Afrika’dan Çin sınırlarına kadar emperyalistlerle birlikte davranılarak iktidarlar devirildi, ülkeler viran edildi. AKP ve yöneticileri bu olaylarda önemli aktörler olarak rol aldılar. Böylece geldik 7 Haziran seçimlerine. Bu seçimlerde AKP birinci partiydi ama tek başına iktidar değildi artık. Allem edildi, gallem edildi Recep Tayyip Erdoğan tarafından seçimler yenilendi. Aradaki 5 aylık süre içindeyse PKK’ya yönelik operasyonların çapı büyütüldükçe büyütüldü, milliyetçi muhafazakâr kesimlere gereken mesaj verildi. Bir yandan da HDP’ye kaptırılan oyların bir kısmı doğu illerimizde yeniden alınarak AKP’nin oyları yükseldi. En çok oy ise MHP’den alındı. Diğer dinci yapılardan da önemli ölçüde oy alındı ve AKP %49,5 oy oranıyla 317 milletvekili çıkararak tek başına iktidar oldu.
Böylece yeni meclis yemin törenlerinden ve TBMM Başkanı’nı seçtikten sonra görevine başlamış oldu. AKP’nin TBMM Başkan adayı İsmail Kahraman’dı ve bu kişi Recep Tayyip Erdoğan’ın bir numaralı adamıydı.
İsmail Kahraman’ın bu koltuğa seçilmiş olması bir rastlantı değildi. AKP iktidarının adım adım hedefine varmasının bir parçasıydı ve nihayetinde bu da gerçekleştirilmiş oldu. İsmail Kahraman Laikliğe karşı ve şeriat yanlısı bir kişiydi. Bu yönde söylenmiş onca sözlerini unutmuş değiliz. Meclis konuşması ise tartışmalara konu oldu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını konuşmasında anmadığı için CHP’liler tarafından eleştirildi. O da yarım ağız emeği geçmişleri andım onun içinde Mustafa Kemal ve arkadaşları da var diyerek karşı yanıt verdi.
Bir de Leyla Zana’nın kabul edilmeyen yemini var. Yemin eğer birileri için ayrımcılık yapıyorsa elbette düzeltilmesinde yarar var. Ancak Yemin metninin değiştirilmesi için ortaya atlayan AKP Milletvekili Mehmet Ali Şahin gibilerinin ve AKP’nin amacı başka. Şahin bir yemin metni de hazırlamış. Neymiş “…mukaddesatım üzerine yemin ederim.” biten bir metin. İşte bu mukaddesatım sözü gerçek amacı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Yani sizin anlayacağınız AKP ve Recep Tayyip Erdoğan; adım adım hoppala faşizm limanına böylece demir atmış bulunuyorlar bile. Muhalefete gelince öyle sanıyorum ki, muhalefette; etkisiz muhalefetiyle bu faşizme olsa olsa aksesuar olacak gibi görünüyor. Çünkü HDP’nin gündemi tek, bütün gücüyle Kürt sorununa odaklanmış. Onun için Türkiye gündemi yok. MHP ise zaten faşizan bir yapıya sahip ve AKP tarafından ağır hasara uğratılmasının getirdiği tepki dışında ülke yararına bir şey yapacağı düşünülmemeli.
CHP’ye gelince 134 milletvekili var ve sonuçta ne yaparsa yapsın sonucu değiştirecek durumda değil. Üstelikte bugünlerde tam anlamıyla Genel Kurul konusuna yoğunlaşmış durumda.
Bu partideki tartışmalara bakıyoruz da bu haliyle CHP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi için üzerine düşeni yerine getireceğini gösteren küçücük bir belirtiye rastlayamıyoruz.
Yazık ki çok yazık.