Yazan: Turgut Koçak 4 Eylül 2014
Dün Ethem Sarısülük’ün katledilme davası görüldü. Dava sonucunda mahkeme, Ethem Sarısülük’ün katili Ahmet Şahpaz’a önce kasten adam öldürmekten müebbet hapis cezası verdi. Ardından da bu eylem olası kastla adam öldürme olarak değerlendirildi ve 21 yıla indirildi. Sanığın kamu görevlisi olması nedeniyle ceza 28 yıla çıkarıldı. Daha sonra haksız tahrik indirimi yapıldı ve ceza 9 yıl 4 aya çevrildi. Mahkeme ayrıca iyi hal indirimi de yaparak cezayı 7 yıl 9 ay 10 gün olarak cezayı bağladı. Bu duruma göre Şahbaz 4 yıl 10 ay içerde kalacak.
Bu davayı başından beri bütün duyarlı kamuoyu yakından izlemekte ve elinde devletin gücünü bulunduran bir kişinin olay günü nasıl diğer polislerden ayrılarak göstericilerin arasına girdiğini ve silahını ateşleyerek nasıl Ethem Sarısülük’ü katlettiğini çok iyi biliyor. Bu durumda ise adı geçen kişinin de hak ettiği cezayı almasını düşünürken, dağ fare doğuruyor ve Ahmet Şahbaz’a 7 yıl 9 ay 10 gün ceza veriliyor.
Hiç kuşkusuz adalet öç alma mekanizması değildir, ancak böylesine eften püften nedenlere dayandırılarak neredeyse aklanma derecesine indirilen bir keyfilik de hiç değildir. Bu yüzden de Gezi gösterilerinde yaşamlarını yitiren gençlerimizden biri olan Ethem Sarısülük’ün davası da göstermiştir ki, iktidarın her anlamda baskısı altında tutulan yargıdan bir hayır çıkmayacak, gençlerimiz katledildikleri ile kalacaklardır. Bu durumda da yargıya güvenin tam anlamıyla ortadan kalktığı günümüzde yargı, umarız yeni yeni vicdanları karartan kararlarla karşımıza çıkmaz ve gençlerimizin yakınlarına, arkadaşlarına kısaca tüm duyarlı kamuoyuna yaşatılan acıları bir de yargı kararıyla yaşatmaz.
Her ne kadar böyle bir dilekte bulunuyorsam da kimse sanmasın ki, yargının kararlarının adil olacağını düşünmekteyim. Kuşkusuz fanatik bir görüşün yandaşlığına köle olunmadığı sürece birçok yargıcın kararlarında yine de bir nesnellik olacak, suç işleyenler TCK’da karşılığı olan cezaları alacaklardır. Ne var ki, yargıda bu eşik aşılalı çok olmuştur. 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa halk oylamasından sonra yargı da iktidar tarafından hallaç pamuğu gibi atılmış, baştan aşağı değişikliğe uğratılmıştır. Bu yüzden de verilen kararların nesnelliği yerini tamamıyla ya öznel niyete bırakmış ya da iktidarın eylemli olarak karışması ile birlikte iktidarın istediği yönde karar çıkarılması için özen gösterilir olmuştur.
Anımsarsanız bu ülkede bir Deniz Feneri Davası görülmüştür. Başlangıçta bu davanın sanıkları ciddi yaptırımlarla karşılaşacakları görülürken iktidar birden dava dosyasını hazırlayan savcıları görevlerinden almış, yetmemiş bu kez de onları yargılama cüreti bile gösterebilmiştir. Daha sonra dosyası başka savcılarca hazırlanan ve uygun yargıçlar önünde getirilmiş, davanın da sanıklar lehine bitirilmesi sağlanarak sonuçlandırılmıştır. Şimdi ise bu davadan neredeyse söz eden bile kalmış değildir.
Bildiğiniz gibi Adana’da MİT tırlarını durduran ve kontrol yapmak isteyen savcının başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş, adı geçen savcı iktidar tarafından sürüm sürüm süründürülmüştür. Daha benzeri pek çok olayı da hep birlikte yaşadık gördük.
Sonra 17-25 Aralık operasyonunda iplikleri pazara çıkmış olan ve adlarını tek tek bildiğimiz 96 sanık hakkında ne edilmiş edilmiş takipsizlik kararı verilerek vicdanları sızlatan bir kararla dosya kaldırılıvermiştir. Bu sözünü ettiğim yolsuzluk dosyasının konuşma tapeleri, kasa kasa paralar, ayakkabı kutularına istiflenmiş kaynağı belirsiz milyonlar, bir gün boyu Bilal Erdoğan ve Sümeyye’nın kontrolünde sıfırlanmaya çalışılan milyar dolarlar ve elde kalan 30 milyon Euro, rüşvetler, kara para aklamaları, kaçak altınlar, sürülen izler hepsi hepsi evet hepsi hakkında takipsizlik kararı verilebilmiş ve de bu suçların en tepesindeki kişi ise Azerbaycan yolunda gazetecilerin sorularına karşılık, takipsizlik kararının ne anlama geldiğini söyleyebilme cüreti gösterebilmiştir.
Bize göre Gezi Parkı gösterilerinde yaşamını yitiren gençlerimizin sanıkları bellidir. İlk sanık Recep Tayyip Erdoğan’dır, ikinci sanık o zamanın İçişleri Bakanı Muammer Güler, gençlerimizin öldürüldüğü illerin Vali ve Emniyet Müdürleridir. Ethem Sarısülük’ün katili tamam katildir ama sonunda fanatik bir piyondan başka bir şey değildir.
Eğer Adalet aranacaksa ki birileri adalet aramayı olanaksız hale getirmeye kalkışsa da aranmalıdır.
İşte o zaman sanık adresleri doğru gösterilmeli, yargı da hakkaniyetle bir karara imza atmak için makamı ve kimliği ne olursa olsun suçluyu adaletin önünde hesap vermeye çağırabilmelidir.
Aksi halde adalet yalancı çobanın hesap verme örneğinde olduğu gibi; yağmur yağar gök çatlar, yetmiş ikisinin ödü patlar, önden gider beş toklu, arkasından baş toklu, onu verilir kasaba, onu katılmaz hesaba, birisin kurt kapar, birisinin de derisi getirilir al sana adalet denilir olur biter.