Yazan: Turgut Koçak 22 Ocak 2015
Ali İsmail Korkmaz’ın davası hiçbir hukuki temeli olmamasına karşın Kayseri’ye alındı. Sözü geçen davanın Kayseri’ye alınması ile birlikte bu davanın seyrinin nasıl olacağı da belli olmuştu aslında. Sonuçta da dün mahkemeden vicdanları sızlatacak bir karar çıktı. Ali İsmail Korkmaz’ı sopa ile döve döve öldürenler sanki olağan devlet görevi yapıyorlarmış muamelesi gördü ve cezaları da buna göre kesildi. Yani sizin anlayacağınız görüntülerde de gördüğümüz gibi canice bir hınçla Ali İsmail Korkmaz dövülüyor cezası en yüksekten tutulacağı yerde 10 yıl 10 ayla sınırlı kalıyor. İki polise verilen ceza bu kadarken polisle birlikte Ali İsmail’i döven iki sivile de 6 yıl gibi komik bir ceza veriliyor. Yani sizin anlayacağınız polisle birlikte sivillere de olağan görevini yapan insanlar mmuamelesi çekiliyor. Bir sanık ise 3 yılla sınırlı bir ceza aldığı için yattığı süre gözönünde bulundurularak tahliye ediliyor.
Katil polisler ifadelerinde de sövyledi. Ali İsmail Korkmaz ve gösteri haklarını kullananlar darbe girişiminde bulundukları için polisler de darbe girişimini önlemişler. Peki, polisler bu cüreti nereden alıyorlar? Tabiki de o dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’dan. Erdoğan durumu hem darbe olarak nitelemiş hem de göstericilerin üzerine saldığı polisler için Çanakkale şehitlerinden de daha önemli bir görevi yerine getiriyorlar diyerek katil polislere kahraman muamelesi çekmişti. İş bu kadarla da sınırlı değildi. Recep Tayyip Erdoğan öldüren, yaralayan, her tarafı gaza, suya boğarak terör estiren polislere ise “emri ben verdim” diyerek onları sahiplenmekten geri kalmamıştı.
Eee bu kadar suçluluk psikolojisi içinde olan yöneticiler tabiki de bu davayı Eskişehir’den Kayseri’ye alacaklardı. Çünkü onlara göre Eskişehir halkı daha demokrat olduğu için Ali İsmail Korkmaz’a sahip çıkacaklar, dava boyunca davayı sahipleneceklerdi. Bu korkudur ki, bu davanın Kayseriye alınmasını sağladı.Çünkü Kayseri onlara göre kendilerine ezici bir çoğunlukla oy veriyordu. Ali İsmail Korkmaz ve ailesi burada yalnızlaştırılacak böylece de zaten adalet dağıttıkları kuşkulu hale gelmiş olan mahkemeler istenileni yapacaklardı. Daha da önemlisi bu suçun arkasında kim ya da kimlerin olduğu ise mahkeme heyeti tarafından dikkate bile alınmayacaktı.
Alınmadı da. Yargı, sanki vicdanını ipoteklemiş, emir ve komuta zinciri içinde görevini yerine getirmişti. Sonuçta ise Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz , ‘Lanet olsun böyle adalete" diyerek boşuna isyan etmiyordu. Çünkü oğlu bütün dünyanın görüntülerini izlediği bir linç girişimi ile katledilmişti. Sanıklara ne kadar ceza verilirse verilsin 19 yaşındaki oğlunu geri getirmeyecekti ama hiç değil hak ettikleri bir cezaya da çarptırılmaları gerekirdi. Emel Korkmaz yüreğine kor düşmüş bir anneydi. O ateşi bir ölçüde de olsa azaltacak bir sonuç mahkemeden çıkmamıştı. Bu yüzden de isylanı hiç de haksız değildi.
Mahkemenin bu kararı pek çok yerde protesto edildi. Protesto edilen hemen her yerde ise polis protestocuları gaza, suya boğarak dağıtmak istedi. Bazı yerlerde de gözaltılar yaşandı.
Özetlersek 13 yıldır AKP iktidarı ülke toprağına kin ve nefret tohumları ekti. Bu yüzden de bütün kurumlar görevini nesnel olarak yapamaz hale geldi. Görevini yapmak isteyenler çıkarsa onlara da AKP iktidarının ne yaptığını hemen hepimiz biliyoruz. Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır o da; asla raptı zapt altına alınmaması gereken vicdanlardır. Eğer birileri vicdanlarını da yitirmişse geriye insanlık namına bir şey kalmış değildir, bu yüzden de olanları bizler yadsımıyoruz. Ancak bu topraklara adaletin gelmesi ve herkesin eşit yurttaş olarak yaşamaları için elimizden geleni de yapacağımızı açıkça söylemek isteriz.
Bizler AKP’nin kokuşmuş anlayışına asla teslim olacak değiliz. Biliyoruz ki, bu haksızlıkların günü, saati sonsuz değildir. Günü, saati geldiğinde zalimlerin iktidarı da son bulacak, haksızlıkları yapanların yaptıkları asla yanlarına kâr kalmayacaktır.
Katillere bu kadar az ceza veren mahkeme Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi de atarak suça ortak olmuştur.
Unutulmasın her karanlığın bir sabahı mutlaka vardır.