Yazan: Turgut Koçak 10 Ağustos 2011
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sözde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a Abdullah Gül ve Bay Tayyip’in “sabrımızın sonuna geldik” mesajını götürdü. Acaba öyle mi? Türkiye’nin Suriye’de yaşanan sorunlarla ilgili olarak sabrın sonuna gelmesinin düşünülmesi bile abestir. Durum bu olunca da işin içinde başka şeyleri aramak gerekiyor.
Davutoğlu’na göre; Türk Dışişleri Bakanları şimdiye dek kimsenin mesajını kimseye götürmüş değildir. Dolayısı ile Davutoğlu’nun da başkalarının mesajını götürmesi mümkün değilmiş. Oysa biz tersini düşünüyoruz. Şimdiye kadar pek çok Dışişleri Bakanı, ABD emperyalistlerinin dümensuyunda politikaların dışında bir politika izlediklerini söylemek olası değildir. Davutoğlu ise bu konuda gelmiş geçmiş Dışişleri Bakanlarına beş basar bir bağlantılı dış politika izlemiştir. Davutoğlu Beşar Esad’la altı saati aşan bir görüşme yapmıştır. Altı saat süren bir görüşmenin inanıyoruz ki içeriği salt Türkiye’nin varsa istekleriyle sınırlı kaldığı düşünülemez. Zaten gazetecilerin sorduğu sorulara yanıt verirken Davutoğlu bir anlamda bunun böyle olmadığının ipuçlarını vermiştir.
Gazetecilerin sorduğu iki soru öne çıkmıştır. Dolayısıyla da bu soruların yanıtı da önem kazanmaktadır. Davutoğlu hem kimsenin mesajını götürmedik diyor, hem de Suriye’ye gitmeden önce pek çok emperyalist devlet yetkilileriyle Suriye konusun görüştük diyerek konuya dolaylı bir açıklık getirmiş oluyor. Bir diğer soruya yanıtı ise; Türkiye’nin kimsenin taşeronu olmadığını söylemesi. Yani biz Amerika’nın taşeronu değiliz demeye getiriyor. Oysa gerçeklerin böyle olduğunu kimsenin yadsımasının olanağı yok. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi bile aynı gün konu ile ilgili basın açıklaması yapması hiç de rastlantı olmasa gerektir. Aslında AKP iktidarı işbaşına geldiği günden bu yana cüretkâr Amerikancı politikasıyla taşeron mu ne olduğunu açıkça gösteren bir iktidar olması hesabıyla konunun çok da gizli saklısı bulunmuyor. BDP lideri bu yüzden Davutoğlu’na açık açık siz aynı zamanda Amerikan elçisisiniz suçlaması yapıyor. Hoş biz çok daha önceden konuyu yazdık ve aynı benzeri değerlendirimler yaparak Suriye konusuna açıklık getirmeye çalıştık.
Yine Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı geç kalmış bir soru sorarak Bay Tayyip’e diyor ki, “ne yapacaksınız Suriye’ye savaş mı ilan edeceksiniz?” Ne diyelim biz; Bay Tayyip’e çok daha önceden bu soruyu da sormuştuk. Davutoğlu; “öyle aylarca beklemeyeceğiz birkaç gün içinde sonuç almak istiyoruz” diyor. Hani yeri gelmişken bir kez daha soralım. Bugün Suriye’de öyle ya da böyle emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla bazı kentlerde bir kalkışma söz konusudur. Böylesine dış kaynaklı bir kışkırtma ve kalkışmayı Suriye herhalde seyredecek değildir. Olayların da birkaç gün içinde sonu gelmeyeceğini göre; o zaman AKP Türkiye’yi Amerikan çıkarları için savaşa mı sokacaktır? Bir de, Bay Tayyip’in “Suriye bizim iç sorunumuzdur” sözü var. Tabi bu sözlerin önünün arkasının hiç mi hiç Bay Tayyip tarafından hesap edilmediği de açıkça görülüyor. Bugün, Kürt sorununu “terör” olarak açıklayan AKP iktidarına herhangi bir ülke çıkıp da, bu sorun bizim iç sorunumuz dese iktidar, acaba ne yanıt verir?
Gelelim ekonomik çuvallamaya. Bay Tayyip bakanları toplamış ekonomiyi görüşüyormuş. Gerçi bizim ekonomimiz, sorumlu bakanların söylediklerine göre temeli sağlam bir ekonomiymiş, kolay kolay da etkilenmezmiş ama evdeki Pazar nedense çarşıya uymuyor. Çarşı pazar ateş pahası. Fiatlar başını almış gitmiş. Dolar, Euro, altın fiyatları durmadan artıyor. Piyasalar allak bullak. İleri kapitalist ülkelerde çalışanlar kapının önüne konuyor. Türkiye’de ise işten çıkarmalar hemen her gün yaşandığı için kimsenin dikkatini bile çekmiyor.
Ne demiş Orhan Veli?
“Cep delik cepken delik
Kevgir misin mübarek”
AKP’nin bütün politikaları bu şiirdeki gibi kevgire dönmüş durumda. Dış politika; İFLAS! İç politika; yan yatmış! Ekonomi; KEVGİR!
Eeee? Esi ne? Esini de AKP’nin geleceği ile açıklarız artık.