ABDÜLHAMİT SANSÜRCÜLERİ

Yazan: Turgut Koçak 4 Haziran 2022

Bazılarının morali neden bu kadar düşük acaba? Ülkede her şey altüst olmuş, geniş halk yığınları yoksulluk içinde inim imin inliyor, Gerçek enflasyon TÜİK’in rakamları değil en iyimserler bile enflasyonu yüzde 160 bulurken kimi temel maddelerdeki fiyat artışları yüzde 300’ü bile geçmişken TÜİK’in rakamlarına kimse inanmıyor bile. Peki, bu durumda nasıl oluyor da bazıları birazcık ekonomi düzelmesiyle yeniden Erdoğan’ın seçim kazanabileceğine kendisini inandırıyor?

Sizce bu nasıl bir ruh hali ve teslimiyet politikasıdır.

Bu gibilere sorarsanız suç kendilerinden değil. Çünkü muhalefet işini yapmıyor. Bizim garip bir huyumuz var. Kendimizin boyuna, boşuna ve inandırıcılığına hiç bakmayız fakat suçu hep başkalarının üzerine yıkmaya bayılırız niyeyse.

Yukarıda gösterilen yaklaşımda tamı tamına böylesine bir yaklaşım işte.

Bir de şöyle bir şey var. Dedim ya başkalarını suçlamaya bayılıyoruz. Ülkemizde öyle insanlar varmış ki o denli fanatikler o denli fanatiklermiş ki dünya başlarına yıkılsaymış yine de Erdoğan’a oy vermekten vazgeçmezlermiş. Bu yaklaşımı biraz daha açarsak taş kafalı, beyinleri kireçlenmiş insanlar yüzünden Erdoğan seçimleri seriye bağlamışmış. Böyleleri yok mudur, vardır elbette de bunların sonucu etkilediği sosyolojik olarak nerede görülmüştür ki bilim dışı bir yaklaşıma kolayca kendimizi inandırabiliyoruz?

Bazılarının bozuk ve teslimiyet içinde olan ruh hallerinin toplumsal değişime ışık tutabileceklerine inanmak kadar aptallık olamaz ama bu türler kendilerine yine de muhalif görünen televizyonlarda kendilerine bir yer bularak moral üstünlüğünün yitirilmesine neden olacak sözler edebiliyorlar. Şimdilerde biraz azaldı azaldı da yine de Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından yeteneklerine kadar bir sürü söz eden kimselerin varlığına tanık olduk. Hani bizler de politik mücadelenin içinde olmasak bize yutturacaklar fakat Kılıçdaroğlu’nun hangi özelliği yalan ve uyduruk şeyler dışında Erdoğan vb. politikacılara on basmaz acaba?

Neyse yazımızın konusu bu değil elbette de geçerken konuya değinmemezlik de edemezdik. Bazıları yığınları kuru ekmeğe muhtaç edenlerde, hak ve özgürlükleri çiğneyip ayaklar altına alanlarda, baskı ve zulüm uygulayanlarda, hatta kitle kıyımlarını göze alabilecek denli gözü dönmüşlerde beceri ve ustalık arayabilirler de sonuçta bu özellikleri taşıyanlar için tanım da yapılmıştır. Bu tür yöneticiler ya diktatör eğilimlidir, ya açıktan açığa faşisttir, falandır filandır işte. Şimdi bizlerin bu karakterlere yenilebileceğini peşin peşin kabul edip ortaya görüşler atmak eğer uyarıcı yaklaşımların da dışına çıkılıyorsa ki çıkıldığı çok bu iş olsa olsa 5. Kol görevi üstlenenlerin mahareti sayılır ki şimdi bizler bu türler karşısında mı darmadağın olacağız yani?

Evet, ülkemizde basbayağı ekonomik yıkımlar yaşanıyor. Toplumun her kesiminden memnuniyetsizlikler fışkırıyor. Bu gelişmeyi engellemek için yukarıda belirttiğim özellikleri taşıyan ve iktidarı elinde tutan yöneticiler işin içinden çıkamasalar da bilgi akışını, haberleşmeyi, kontrol altına alarak kendi söylediklerini doğruymuş gibi topluma sunarlarsa yine ayakta kalabilirlermiş sanılıyor da bu iş söylendiği gibi her zaman sonucu etkilemeyebilir hatta karşılarında iyi örgütlenmiş bir muhalefet varsa hele de sol ve sosyalist yapılar varsa durum hiç de söylendiği gibi sonuç vermez.

Bugün ülkemizde AKP ve saray iktidarı bu yolda epey mesafe almıştır almasına da içine düştüğü konuma yakından bakıldığında görülecektir ki karşımızdaki güç elbette küçümsemekle olmaz kağıttan kaplandan öte geçmez geçemez. Burada önemli olan hangi durumda bizlerin nasıl bir yol haritasının olmasıdır. Yani öyle korku iklimi yaratan birtakım çokbilmiş numaralar yerine yüksek moralli politikalar üretmeye ve örgütlü bir yapıya gereksinimimiz her zaman için dinci, gerici ve faşist amaçlar taşıyanların panzehiridir o kadar.

Biz biliyoruz. Sağcı ve faşizan eğilimli tüm iktidarlar en çok güven ve istikrardan söz ederek kendilerini topluma pazarlamaya kalkarlar. Bugün AKP’nin Kızılcahamam’da böyle bir toplantısı bile var. Şimdi bazıları sanırlar ki bu iktidar büyük özveri göstererek ülkede güven ortamını hem sağlamış hem de istikrarı yakalamış ya da bunun için felaket bir çaba harcıyor. Oysa ortadaki gerçekler nedir? Bu iktidar ne güven ortamı bırakmıştır ne de yarın önümüzü gördüğümüz bir istikrar içindeyiz. Bu gerçeği iktidar da iyi bildiği için kendisini basıp geçecek muhalefetin önüne setler çekmek istemektedir.

İktidarın elindeki olanakları düşündüğümüzde bizler biliyoruz ki bu iktidar görülmemiş bir sansür uygulayarak yığınların her türlü haber alma haklarını ortadan kaldırabileceği ve hatta fiilen kaldırdığını da iyi analiz etmeliyiz. Bu yüzden iktidar çevrelerinde ve bizzat en tepedeki kişide yani Erdoğan’da Abdülhamit hayranlığı görülmemiş boyutlardadır. O kişinin sansür anlayışı bile diyebiliriz ki Erdoğan’ın ilkesi haline gelmiştir. Ancak tarih bilenler için söylüyorum sansürün sonucu belirlediği bugüne kadar görülmüş değildir. Ancak bütün otoriter ve totaliter kimseler sansürden medet ummaktan asla vazgeçmemişlerdir.

Evet, getirilmek istenen sansür yasası janjanlı jelatinlere sarılarak topluma sunulmak isteniyor, isteniyor da bu kadar eğrisi olan bir yasanın da doğuracağı sonuçları yığınlara yutturması sanıldığı kadar kolay değildir. Tele1, Halk TV, KRT, Flash TV, FOX TV gibi televizyonlara RTÜK sansür neymiş dibine kadar yaşatıp cezalar kesmiyor mu? Peki, bu yöntem sonucu ne kadar değiştiriyor? Aksine değil sonucu değiştirmek yığınları daha da bir keskinleştiriyor. Haydi diyelim ki sansür yasası kapsamlı bir şekilde çıkarıldı, basılı görsel yayınlar yapılamaz oldu. İktidar bunları yapınca bizi yenebilecek mi?

Asla! Çünkü niye, yığınların da kendi aralarında haberleşme yöntemlerini engellemesi olası değil de onun için.

Son söz; diyelim ki sansür yasası geldi ve dibine kadar da uygulanıyor. Peki, ekonomi düzelecek mi? Yığınlar yarınlarından emin olabilecekler mi? Yoksa 84 milyon bir avuç aileye hizmetçiliğe devam mı edecek?

Etmez çünkü onurlu bir halka asla yular geçirilemez asal!