AB’DEN ÖVGÜ VE YERGİ BİRARADA

Yazan: Turgut Koçak 12 Ekim 2011

AB bir rapor yayınladı. Raporunda tutukluluk sürelerinin bu kadar uzaması, gazetecilerin tutuklanması ve basın özgürlüğü ile ilgili çeşitli konular ve nihayet kadınlara yönelik şiddet eleştiriliyor ve deniyor ki, İslami demokrasi ile ilgili sıkıntı var.

Övgülenen şeylere gelince:

Birincisi Türkiye 12 Eylül Referandumunu başarmış, “Arap Baharı” olarak nitelendirilen gelişmeler karşısında iyi bir tutum sergilemiş ve en önemlisi de Libya’nın saldırı ve savaş örgütü NATO tarafından bombalanıp Kaddafi iktidarının devrilmesinin sağlanmasında, iktidarın işbirlikçilerin eline geçmesinde önemli bir rol oynamış.

Önce bir anımsatma yapmamız gerekiyor. Türkiye’de ya burjuva demokrasisi sınırlı da olsa vardır ya da yoktur. İslami demokrasi betimlemesine gelince bu yeni uyduruk betimleme emperyalistlerin bizim gibi ülkelerin gözüne kül üfürmek amacıyla söylenen gaydırıguppak yaklaşımlarından biridir. Ya da Fethullah zebanisinin Müslüman ülkeleri emperyalistlere köle kılmak için iki arada bir derede ifade ettiği uşaklık tanımlaması olup Müslüman ülkelerin boynuna geçirilmek istenen kölelik halkasıdır. Bu tanımlama birilerinin olmayan Hıra Dağı gururlarını okşayabilir, bizimse olsa olsa düşmanlığımızı çekmektedir.

Basın özgürlüğü ile ilgili söylenenler de aslında Batı’nın hiç mi hiç derdi değildir. Eğer olsaydı. Sonuçları başından belli olan AKP’nin politikalarını desteklemek için bu kadar yırtınmamaları gerekirdi. Ya da 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan ve 12 Eylül 1980 faşizminin anayasasının bir kez daha “demokrasi” diye yutturulmasına alkış tutulmazdı. Mademki 12 Eylül 2011 referandumu desteklenmiş; baş emperyalist ABD’den AB’ye kadar desteklenmiş olmasının bir hikmeti olsa gerektir. Tabi ki de bir hikmeti vardır. Emperyalistler sömürdükleri ülkelerin yönetimlerinin kendileri hesabına o ülke halkının seslerinin kısılmasından büyük bir hoşnutluk duyarlar. Son anayasa bu bağlamda bu işlevi layıkıyla yerine getirmektedir. 12 Eylül 1982 yılında kabul edilen faşist Anayasa’nın devamından öte gitmeyen Bay Tayyip’in de 12 Eylül 2011 tarihinde referandumla kabul edilen anayasasının öz itibari ile hiç mi hiçbir farkı yoktur. Bir farkının olmadığı bu anayasanın kabulü ile birlikte net olarak anlaşılmıştır. Anayasa’nın kabulü sonrasında yargı iktidar tarafından ele geçirilmiş, yargı tam anlamıyla iktidarın güdümüne sokulmuştur. Başta HSYK olmak üzere bütün yargı sistemi allak bullak edilerek akıl almaz değişikliklere ve müdahalelere kapı ardına kadar aralanmıştır. Deniz Feneri davasının savcılarının görevden alınıp yerlerine kendi doğrultularında yeni savcılar atanması çok önemli göstergelerden birisidir. Bir diğer önemli gösterge ise Silivri Mahkemeleri olarak bilinen Özel Yetkili Mahkemelerin burada ki yargılanan kişilere gösterdikleri tutumdur ve bu tutumlarından dolayı şikayet edilmelerine karşın HSYK’nın kılını bile oynatmamasıdır. Oysa Deniz Feneri davası ile ilgili küçücük bir çıtlatma savcıları yerlerinden etmeye yetmiş ve artmıştır da. Silivri Mahkemelerinde yaşanan hukuksuzluk ve düzmece kanıt uydurmaları da cabası. Her ne hikmetse demokrasi aşığı AB bu olup bitenlerin ana kaynağını aklına bile getirmek istememektedir.

Sonra neymiş efendim; Türkiye “Arap Baharı” olarak gelişen olaylarda rol oynamışmış. Gülelim bari. Demek siz Arap ülkelerine “demokrasi” gelmesini istiyorsunuz öyle mi? Bu ikiyüzlülüğünüzü yutturacağınız insanlar olacaktır olmasına ya, Türkiye kamuoyunun büyük bir bölümüne yutturamazsınız en azından. Hem şunu bilmelisiniz ki. Eğer Arap ülkelerine gerçek anlamda demokrasi gelse sizler Akdeniz’de değil savaş gemileri kayık bile yüzdüremezsiniz kayık! Şimdi oturmuşsunuz, ne menem olduğu bilinen demokrasinizle göz boyamaya çalışıyorsunuz. Türkiye’yi bu yüzden daha doğrusu AKP iktidarını övüyorsunuz. Eğer iktidarda AKP gibi işbirlikçi bir iktidar olmayıp da en azından ülkesini seven bir iktidar olsaydı ve de sizlerin emperyalist amaçlarına alet olmayı reddetseydi, şimdi ne kadar uç eleştiriler yapardınız kimbilir? Öyle olmadığı, işbirlikçi AKP iktidarının sizin emperyalist amaçlarınız doğrultusunda hareket ettiği için övgü dağarcığınızı da geniş tutuyorsunuz. Sonra Libya’da da Bay Tayyip sizin gibi davranmış. Oralar NATO savaş uçakları tarafından dövülürken İslami demokrat olarak sizlerin değirmenine su taşımış. Akdeniz’de Türk Savaş gemileri yüzdürerek Libya kıyılarını abluka altına alıp işinizi kolaylaştırmış. Tabi ki, hakkınız AKP iktidarını ve Bay Tayyip’i ne kadar övseniz yeridir. Suriye konusunda da tavrınız aynı. Ağzınız diktatör devirmekten söz ediyor ya, diktatörün daniskası da sizsiniz, insanlık düşmanlığının da. Bu konuda Bay Tayyip’le niçin can ciğer kuzu sarması olmayacaksınız. Adam tıpkı sizin gibi, hatta sizin çıkarlarınız için sizden bile duyarlı düşünüyor. Kendisine Obama’nın söylediği sözler gereği ve İslami demokrat olmanın bilinciyle veryansın ediyor Suriye’ye. Adam öyle bir duruş durmuş ki, bıraksalar Şam’a atlayacak. Ama Allah kahretsin bırakmıyorlar. Şu ABD’nin çıkarlarını koruma ve kollama görevi ile görevli BM’de bu kez çatlak oluşmuş. Rusya ve Çin Suriye’ye karşı yaptırımı veto ettiler ya, bu yüzden Bay Tayyip’in sesi biraz gripal enfeksiyonlu çıkıyor.

Sizi gidi emperyalistler sizi. Bizler sizin övgülerinizin de, yergilerinizin de ne anlama geldiğini bilmiyor muyuz sanıyorsunuz?

SOSYALİSTLER VAR SOSYALİSTLER!

Bundan böyle arabanızın tekerleğine hep çomak sokulacak ve sizler istediğiniz yerde, istediğiniz zaman rahat rahat at oynatamayacak, MAZLUM HALKLARIN BAŞINA ÇORAP ÖREMEYECEKSİNİZ. O KADAR!