Yazan: Turgut Koçak 23 Mayıs 2014
Aaa o da ne? Adam şaşırmış mı ne? Saçı başı dağıtmış. Çeketi, gömleği yırtık pırtık. Gözleri yerinden uğramış, yüzünde dehşet bir korku var. Elinde bir sopa, kaçıyor mu ne? Allah Allah böylesini de ilk kez görüyorum. İyi bak, iyi bak, arkadaşım iyi bak! Sakın diktatör dedikleri kişi bu olmasın? Ama olamaz ki, bu adam bir şeylerden kaçıyor. Arkasında da bir zurba veled, adamcağızı hem taşlıyorlar hem de adamcağıza; “Deli Şükrü vırrık” diyorlar. Diktatör hiç kaçar mı? Diktatör hiç kendisiyle dalga geçtirir mi? Önüne kim çıkarsa tepeleyip işini bitiriverir vallaha.
Yapma be aklım, bana oyun oynama. Niye çocukluğumun andıkça üzüldüğüm anısını getirip getirip önüme koyuyorsun da beni üzüntülere boğuyorsun? Rüya bu vallahi de billahi de rüya! Yoksa çocukluğumun zavallı Deli Şükrü’sü niye diktatör olsun ki? Biz köy çocuğu olduğumuz için şehir çocukları gibi ne korkusuz birer velettik ne de zavallı bir adamla dalga geçecek kadar acımasız. Oysa şehir çocukları öyle miydi ya? Ne zaman Deli Şükrü sokağa çıksa arkasına çekirge sürüsü gibi takılırlar, taş atıp “Deli Şükrü vırrık” diye avaz avaz bağırırlardı. Çarışının esnafına da seyirlik bir şey çıktığı için kimse kalkıp da bu çocukları uyarmaz, bu acımasız gösteri Deli Şükrü iyice zıvanadan çıkıp da çocukların her birini bir mahalleye kuvalayıncaya kadar sürerdi.
İşte bu Deli Şükrü’yü bu gece rüyamda gördüm. Aynı şeyler yaşanıyor, çocuklar arkasına düşmüşler, “Deli Şükrü vırrık” diye avaz avaz bağırıp taş atıyorlar. Rüya bu ya, aklım beni yanıltıyor ve Deli Şükrü’nün şaşkınlıklar içinde diktatör olduğu sanısına kapılıyorum…
Dün TOBB’un kongresi vardı. Kelli felli işçevrelerinin insanları toplanmışlar Başbaka’nı dinliyorlar. Başbakan’ın yüzü sirke satıyor. Elinden gelse kendisine karşı çıktığını düşündüğü kim varsa çiğneyip geçecek. Sesini sertleştirdikçe sertletiriyor, öyle ya kendisini dinleyenlerin içinde çatlak ses çıkaracak kimse varsa hızaya gelip otursun oturduğu yerde. Tam karşısında CHP ve Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu var. Parmağını, “Sen” diye uzatıyor ve “Tayyip Erdoğan diktatör olacak sen meydanlarda dolaşacaksın öyle mi” diye bağırdıktan sonra konuşmasını bitirip çekip gidiyor. Yani en küçük nezaket kuralına bile önem vermeyen Recep Tayyip Erdoğan tehditkar konuştuğu Anamuhalefet partisinin genel başkanını dinleme gereği bile duymuyor. Öyle ya hızaya getirilmiş ve korkutulmuş insanlar var karşısında. Hem Hisarcıklıoğlu da TOBB Başkanı, üstelik de protokol Recep Tayyip Erdoğan için bozulmuş.
Neyse bunları geçiyoruz. Ne demişler dervişin fikri neyse zikri de o olurmuş. Bu yüzden de Erdoğan; Kılıçdaroğlu’na, “Tayyip Erdoğan diktatör olacak sen meydanlarda dolaşacaksın öyle mi” diye bağırıyor. Gerçekten de bir insanın diktatör olup olmadığını bu sözlerden daha iyi anlatan ne olabilir ki?
Hem şu kısa süre içinde yaşadıklarımıza bakalım bir. Soma’da felaket yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan oraya gitti ve oraya toplanan insanlar tarafından yuhalandı. Bir madencinin üstüne yürüyüp, “Başbakana yuh çekersen tokadı da yersin” dedi. Sonra markette yaşananlar var. Başbakan bir gence tokat atıp boğazını sıkıyor, “İsrail dölü” diyor. Başbakan’ın Müşaviri Yusuf Yerkel, özel harekatçıların yere yıktığı madenciye tekmeler atıyor. Aynı madencinin evi polislerce basılıp madenci savcının önüne çıkarılıyor. On yıllık madenci olduğunu söylemesi sonrasında deyim yerindeyse tutuklanmaktan yırtıyor. Soma’da madencilere polis; su ve biber gazı basıyor. Çarşıyı, mahalleyi İsmailağa Cemaatine bağlı mollalar sarmış, ellerinde bilidiri madencilere ağlamıyın, ses çıkarmayın yoksa yakınlarınız cennete gitmez diyorlar. Başbakan’ın tokat attığı kişi fırıl fırıl ifade değiştiriyor. Ya da iyi saatte olsunlar tarafından ifade değiştirmeye zorlanıyor. Sayısını bile tam veremedikleri madenci ölümünden sorumlu olan makamlarda oturanların hiçbiri evet hiçbiri aklına istifa etmeyi bile getirmiyor. Enerji Bakanı, “istifa etmek en kolay şey” diyerek sanki bizlerle dalga geçiyor. Polis Soma’da Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatları gözaltına alıp dayaktan geçiriyor, Başkan Selçuk Kozağaçlı’nın kolu kırılıyor. İzmir’de 13 yaşındaki çocuk polis korkusundan altını ıslatıyor. DİSK Başkanı İzmir’de yaralanıyor, göstericiler yine gaza ve suya boğuluyor. Kısacası polis Ali kıran baş kesen olmuş rap rap sokaklarda dolaşıp gerçek mermiye varıncaya kadar her şeyi kullanıyor. Gazeteciler doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın tehdidi altında. Okmeydanı’nda yapılan gösterilerde polisin en sert tepkisi ile karşılaşılıyor. Polisin attığı gerçek mermilerle Uğur Kurt Cemevi’nin avlusunda vurulup yaşamını yitiriyor. Daha sayamadığımız yüzlerce olay.
Bütün bu gerçeklere gözünü tıkamış olan Recep Tayyip Erdoğan Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Tayyip Erdoğan diktatör olacak sen meydanlarda dolaşacaksın öyle mi” diye bağırıyor.
Diktatör nasıl olur ki acaba?
Yok yok, ben anladım diktatörün nasıl olacağını. Tıpkı rüyamdaki gibi bir şeye benzemeli diktatör. Bütün ülke Recep Tayyip Erdoğan’ın peşine düşmeli ve Recep Tayyip Erdoğan da; saçı başı dağıtmış. Çeketi, gömleği yırtık pırtık. Gözleri yerinden uğramış, yüzünde dehşet bir korku, elinde bir sopa ile kaçıyor olmalı ve biz de:
“Recep Tayyip vırrık!” diye bağırmalıyız ki, diktatör olduğuna cümle cihan kanaat getirebilsin.
Yoksa adamın Başkan, pardon Cumhurbaşkanı olma bile olasalığı var vallahi…