8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

Yazan: Turgut Koçak 8 Mart 2015

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; ülkemizde geçmiş yıllara göre daha yığınsal, daha bilinçli ve daha kararlı kutlanmaya başlandı. Hiç kuşkusuz bunun en önemli nedenlerinden birisi ülkemizde insanlarımıza yaşamı dar eden bir iktidarın başta olmasıdır. AKP iktidarı işbaşına geldiği Kasım 2002 tarihinden bu yana insanlarımızın yaşamı karardı. Milyonlar işsiz kaldı, muhtaç hale getirildi. Ne insana yatırım yapıldı ne de üretime yönelik girişimlerde bulunularak yeni yeni fabrikalar kuruldu.

Var olanlarsa yok pahasına yabancılara ve onların işbirlikçisi konumunda olan sermaye güçlerine satıldı. Bankalar yabancı kontrolüne geçti. En önemli stratejik kuruluşları yabancılar satın aldılar. Salt dışarıdan gelen sıcak paralarla ülke yönetmeye kalkan AKP iktidarının bütçede verdiği açık arşı âlâya çıktı. İktidar perde arkasında karapara ile çarkı döndürmeye çalışırken rüşvet, nüfuz ticareti, adam kayırma, vurgun, talan, ihale yolsuzlukları, rant vurgunları önlenemez bir tırmanışa geçti. İçerde ve dışarda AKP iktidarı yüzünden bütün dengeler altüst oldu, ülke insanı fırlatılıp ateşin içine atıldı. Sosyal yaşam AKP iktidarı ile dini inançlara göre düzenlenmeye kalkışıldı, bu yönde yasalar çıkarılıp her türlü çağdışı gidişin önü açıldı. Eğitime el atılıp bilimsel olmaktan çıkarılarak dini ağırlıklı bir eğitim verilmeye başlandı. Masum bir eğitim alanıymış gibi gösterilen İmam Hatip Okullarının orta ve lise kısmının sayısı neredeyse diğer liselerin sayısını buldu.

Anaokullarından üniversitelere kadar dini ağırlıklı projeler geliştirilip uygulamaya sokuldu. Bu projelere karşıt düşenlere karşı toplumsal baskı uygulanması için düğmeye basıldı. Kiminin giyimine kuşamına, kiminin yaşam tarzına, kiminin kaç çocuk doğracağına, kiminin nasıl oturup nasıl kalkacağına, ağız dolusu gülüp gülmeyeceğine karışıldı. Kadının annelik görevine farklı anlamlar yüklenerek sanki annelik bir rütbeymiş gibi bu dinci imancı çevrelerce sürekli olarak dile getirilip kadın çalışma yaşamının içinden çekilip alınmak istendi. Sözüm ona ahlaksız ahlaklılar her dönem ahlak silahını kullanarak kadınlar üzerinden ahlaklı nasıl olunurun propagandasını yaparak kadınları cendereye sokmak istediler. Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında “onlar mini etek ve dekolte peşindeler…” diyerek farklı yaşam tarzı olanları aklınca aşağılamaya kalkıştı. Toplumun %70’i bunaltıldıkça bunaltıldı. Sosyal yaşamın altüst olması yüzünden aileler dağıldı. Toplumu deliye çeviren bir iktidar yüzünden bir yanda meczupların sayısı diğer yandan da psikolojisi bozulan insanların sayısı arttı. Yine iktidarın izlediği sürekli gerginlik politikası nedeniyle toplum gerildikçe gerildi.

Gelenekleri görenekleri şiddete yatkın toplumların bir de içine sokulduğu darboğaz insanların sırtına yüklenince, yetersiz eğitim ve çevrenin geriliğinin de etkisiyle insanlar insanlıktan çıkmaya başladılar. İçine itildikleri çözümsüzlüğü yine çözümsüzlükle çözmek gibi bir yönteme başvurulduğu için şiddet doruk noktasına çıktı. Kadınlara yönelik şiddetin yanında hemen her alanda yaşanan şiddet de olağan bir hale geldi. Bugün birçok araştırma yayınlanıyor.

Bu araştırmalarda da görüyoruz ki, toplumun genelinde bir silkinme, bir kendine gelme ve uyanış sözkonusu. Yani işin özeti AKP iktidarının toplumsal yaşamı raptı zapt altına alarak toplumu kendi anlayışına göre düzenleme girişimi sonuç vermedi. İşte bu yüzden her gün biraz daha uyanıp bilinçlenen kadınlar başta olmak üzere yaşananların sorumlusu olanlardan hesap sormak için kitleler ayağa dikilmiş durumdalar. Bugün sokaklar her zamankinden daha çok seslerini çıkaran insanlarla dolmaya başlamışsa ki başladı, (arkası da gelecek) AKP iktidarının halk düşmanı politikaları yüzündendir ve de bu politikaların geri teptiğini de gösteren bu yığınsal ayağa kalkış ibresini artık aşağılara indirmenin olanağı da kalmamıştır.

Gördüğünüz gibi AKP iktidarı yeniden iktidar olmak için büyük bir telaş içindedir. AKP’nin bugüne kadar uyguladığı politikalar nedeniyle kendi sonunu da hazırladığı artık gün gibi ortaya çıkmıştır. Recep Tayyip Erdoğan bulunduğu mevkide emin olarak saltanatını sürdürmek için Ahmet Davutoğlu “kardeşine” başbakanlık koltuğunu devrettiyse de umduğunu bulmuş değildir. Abdullah Gül’ü bile kendisine rakip görüp gerektiğinde laf dokundururken durum şimdilerde biraz da olsa değişmiş görünmektedir. AKP’nin oyları sürekli olarak düştüğü için bugün Abdullah Gül’ün milletvekili adayı olması için sıcak sözler ortada dolaşmaktadır. Kimileri daha da ileri giderek Gül’e Başbakanlık koltuğunun devredilmesinden bile söz eder hale gelmiştir. Recep Tayyip Erdoğan ne yaparsa AKP’nin inişini durduramaz konumdadır.

Bu yüzden de yeni dönemde kardeşim dediği Ahmet Davutoğlu ile kardeşliği çok eskilerde kalmış olan Abdullah Gül’ün yer değiştirmesine bile razı hale gelmiştir.

Yani işin özeti kadınlarımıza, gençlerimize, işçilerimize, aydınlarımıza kısaca toplumun ezici bir çoğunluğunu dünyayı dar eden bir iktidar tepe aşağı yuvarlanmaya başlamış bulunmaktadır. Bu yuvarlanmada en çok emeği olanların kadınlarımız olması ise boşuna değildir. AKP’nin 13 yıllık iktidarı öneminde öldürülen kadın sayısı 5000 üzerindedir. Şiddete uğrayanlarınsa rakama bile vurulması olası değildir.

Ne diyor işçi sınıfının yüce öğretmeni Lenin; “Komünist kadın hareketinin kendisi bir kitle hareketi, salt proleterlerin değil, bilakis her türden sömürülen ve ezilenin, kapitalizmin ya da herhangi bir egemenlik ilişkisinin tüm kurbanlarının genel kitle hareketinin bir parçası olmalıdır. Komünist kadın hareketinin proletaryanın sınıf savaşımları ve onun tarihsel yaratısı olan komünist toplum için önemi de burada yatar. Partide Komünist Enternasyonal’de seçkin bir devrimci kadınlar topluluğumuz olduğu konusunda haklı bir gurur duyabiliriz. Ama tayin edici olan bu değildir.

Kent ve köydeki milyonlarca emekçi kadını kendi tarafımıza, mücadelelerimize ve özellikle de toplumun komünistçe dönüştürülmesine kazanmalıyız.

Kadınlar olmaksızın hiçbir gerçek kitle hareketi olamaz."