15-16 HAZİRAN ŞANLI İŞÇİ DİRENİŞİ BİR DAHA YAŞANIR MI?

Yazan: Turgut Koçak 16 Haziran 2022

Hiçbir olay tarihte iki kez yaşanmaz. Kendi özgün ortamında, zaman ve mekana bağlı olarak yaşanır ve biter. Ancak yaşanan olayların benzeri bir daha yaşanmayacak anlamına da gelmez burada belirttiğim şey bir daha aynısının yaşanmayacağı yaşanamayacağıdır.

Toplumsal hareketler öyle dönemler vardır ki sıklıkla yaşandığı gibi etkililik dozu da fazladır. Bu olaylar kimi zaman mevziler kazanılmasını ya da yitirilmesini de getirir fakat hiç kuşku yok ki alınacak sayısız derslerle dolu olduğu bir gerçektir. Yaşanan toplumsal olayların öylesi vardır ki nesnel ve öznel koşullar örtüşür bu da insanlık tarihinde büyük alt üstlüklerin yaşandığı sonuçları beraberinde getirir. Bu da insanlık açısından bir çağı kapatır yeni bir çağı açar.

Kimi dönemlerde vardır ki durağandır, yığınları hop oturtup hop kaldıracak bir şeylerin yaşanmadığı izlenimi verse de içten içe kaynama süreklidir. Böylesi dönemlerde moralsizliğe düşüldüğü gibi eskiden yaşanan toplumsal olaylara öykünülür ve sürekli olarak dilin çürük bir dişe gittiği gibi varılıp varılıp o olaylara sarılınır.

Hiç kuşkusuz işçi sınıfımızın 15-16 Haziran Hareketi örgütlülüğüne ve sömürüye karşı mücadelesini frenlemeye yönelik egemenlerin almak istediği yasal tedbirleri etkisiz kılmaya yönelik içinde de önemli ölçüde işçilerin isyanını barındıran bir kalkışmaydı. Hiç kuşku yok ki önemliliği de buradan geliyordu. Çünkü ilk kez işçilerin yoğun olduğu kentlerde işçiler harekete geçiyor ve İstanbul’a doğru bir yürüyüş başlatıyordu. Büyüyen dalga hiç kuşkusuz önceden planlanmış olmadığı gibi bu denli de boyutlanacağı düşünülmüş değildi. Nitekim DİSK yöneticileri salt bu yüzden Sıkıyönetim Komutanlıklarına çağrıldığında radyodan hareketin bitirilmesi yönünde demeçler vermek zorunda kalmışlardı ki bu da demek istediğimizi açıkça anlatan bir gerçekti.

Etkili olmuş muydu? Evet olmuştu? Bu hareket işçi sınıfımız için büyük dersler alınması gereken bir hareket miydi? Evet öyleydi. Zaten öyle olmasaydı 1970 15-16 Haziranından bugüne 52 yıl geçmesine karşın hala anıldığına göre işin bu yanını tartışmaya bile gerek görmüyoruz.

Ayrıca 1970’li yıllarda sayısız fabrikalarda işçiler büyük grevlerde gerçekleştirmişler ve işçi hareketleri de yaşanmıştı ama bunların birkaçını saymaya kalkışsak zorlanırız. Bunun nedeni tabi ki de kapsam alanı ile ilgili olup birisinin diğerinden siyasallaşmaya ve siyasal amaçlara sıçramaya çok daha meyilli olması yüzündendir ki 15-16 Haziran Şanlı İşçi Hareketi önem kazanmaktadır.

Bizim asıl işaret etmek istediğimiz konulardan birisi de hiç kuşku yok ki eskiye duyulan özlemin bu tarihlerde bir masal gibi anlatılıyor olmasıdır. Doğal olarak kimse pısırıklığa düşülmesi için 15-16 Haziran öyküsünü yineleyip durmuyor ama yinelene yinelene de böyle bir noktaya gelinmesine neden olunuyor. İşte bu yüzden diyoruz ki geçmişi hiçbir zaman unutmamakla birlikte yeni atılımlar yapmak için yeni yollar keşfetmemiz gerektiği de bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Bunun için işçi sınıfı ve diğer emek örgütleri yasak savma kabilinden değil de gerçek anlamda örgütlü hale getirilmeli, yığınsal bir yapıya büründürülmelidir. Dün yapılan kimi grup davranışlarının etkisinden sıyrılınarak olabildiğince nesnel davranılmalı ve kucaklayıcı ve kapsamlı bir örgütlülüğe ulaşabilmek için çaba harcanmalıdır. Sözünü ettiğimiz emek örgütleri görev kapsamları gereği üzerlerine düşen görevleri yapmalı, hiçbir zaman siyasi bir parti kimliğine bürünme gayretleri içine düşmemelidir. Görev alanlarının dışında hemen her konuda demeçler vererek kendi tabanlarında bir güvensizlik yaratmamaya özen göstermelidirler. Kuşkusuz emek örgütleri olmanın gereği olarak sınıf bilincini yükseltecek, üye ve yöneticilerin bilinçli olmasını sağlayacak kapsamlı eğitim programları olmalı ve bu programlar yaşama geçirilmelidir.

Sayacağımız daha pek çok şey var fakat bu kadarla da yetinebiliriz çünkü çok da yazıyı uzatmak gerekmiyor.

İçinde bulunduğumuz ortamı geçmişle kıyasladığımızda yitirdiğimiz mevzileri saymaya bile gerek yok. Bugün birçok nedene bağlı olarak işçiler haklarını almak için grev silahını kullanamaz halde ise ve hatta sendikalı olmakla olmamak arasında pek de fark yoksa sınıf bilinci açısından daha geri işçiler ne demeye sendikaya üye olsunlar değil mi? Üstelik de sendikalı olmak bir sürü risk taşır ve işten atılmak için bir nedense…

Eksiklikler çok. En küçük işçi eylemleri polis zoruyla karşılaşıyor. Bırakalım böylesi eylemleri küçük bir basın açıklamasının bile yapılamaz hale gelmiş olması düşündürücü değil mi? 12 Eylül faşist darbesi sonrası başlayan korkutma ve sindirme çabaları gelmiş geçmiş iktidarlarca bu denli ağır bir şekilde tüm demokrasi güçlerine ve de özellikle sosyalistlere yönelik bir kırbaca dönüşmüşse yeni bir atılım için yeni bir tarza gereksinimimiz yok mu? Varsa niye yan çizilerek bin bir dereden su getirilerek kalıcı ve etkili adımlar atılamıyor? Özellikle solda yer alan ilerici, devrimci, demokrat ve sosyalist partilerin işi salt seçimlere girmekten mi ibaret? Salt örgütlenilirse bunun için mi örgütlenilir? Eğer bizlerin ve de diğer tüm emek örgütlerinin çabalarıyla çok daha etkili HAZİRANLAR yaratmamız gerekiyorsa bugün içinde bulunduğumuz ortama benzer bir duruşla mı 15-16 Haziran Direnişinin ruhuna uygun davranmış olacağız?

Evet bizlerin yeni HAZİRANLARA olan gereksinimimiz çok büyük ama bu şekilde de başarılılık yüzdemiz bilinmeli ki çok düşük olacaktır çok.