Yazan: Turgut Koçak 16 Haziran 2014
15-16 Haziran var ya önemli bir gündür. 15-16 Haziran 1970 tarihinde Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmış ve belki de bu kadar yığınsal bir güçle İstanbul sokaklarını zapt ederek egemenlerin yüreğine çok büyük korku salmıştı. İki gün süren bu şanlı direniş sonra durdu. Ancak bu önemli iki günün konuşulması hiç bitmedi. Şanlı işçi direnişinin yıldönümleri kutlandı, gerektiğinde bu direnişten çıkarılan derslerle kararlılık açıklamaları yapıldı.
Sonra Türkiye Sosyalist İşçi Partisi bu iki günün önemine yüklediği anlamla 15-16 Haziran 1974 tarihinde kuruluşunu ilan etti. Bu tarih aynı zamanda da TSİP’in kuruluş yıldönümüdür. Her 15-16 Haziran tarihinde yüreği TSİP’le çarpanlar bir şekilde bu iki önemli olayı anımsarlar ve kutlamalar yaparlar. Bu yıl bu kutlamayı yapmayı pek düşünmüyorduk ama içimiz elvermedi. Bu yüzden de öyle ahım şahım bir kutlama yapmasak da bu günün önemini bir kez daha anımsatıyor ve diyorum ki:
Şan olsun 15-16 Haziran şanlı işçi sınıfı direnişine! Şan olsun Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ne!
Şimdi partili arkadaşlarım ve parti dostlarım beni mazur görsünler, böyle bir dönemde daha ileri sözler etmeyeceğim yazmayacağım da. Çünkü bugün yaşadıklarımız bütün geçmişi gölgede bırakacak gelişmelerin olduğu daha da dehşetlerinin yaşanacağı günlere dönüştü.
Türkiye’de 12 yıldır iktidarda uluslararası sermayenin işbirlikçisi, bölgemizde emperyalistlerin oyuncağı olmuş ve onların politikalarının uygulayıcısı bir AKP iktidarı var. Bu iktidar ki, insanlıktan nasibini almamış, katliamcı dinsel çevrelerle öylesine içiçe geçmiş ki, bu yüzden Türkiye’yi bataklığın içine itmekle kalmamış, Ortadoğu’da yaşanan onca kan ve gözyaşının da emperyalistlerle birlikte baş aktörü haline gelmiştir. Aylarca yazıp çizerek dedik ki, AKP iktidarı ve bu iktidarın tepesindeki Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin yapısını dinsel devlet yapısına çevirmek için her yola başvurmaktadır. İçte dinsel yapıların daha da güçlenmesi için önleri açılırken dışta da İslami terör örgütleriyle ilişki kurmuş, onları besleyip semirterek bugünkü geldikleri noktaya taşımıştır. Bu olup bitenler karşısında aymazlığını sürdüren liboş takımından soldan dönmüşlere, gözü dönmüş dincisinden besleme dincilerine kadar her kesimden kimseler koro halinde Recep türküsü çağırmaya devam etmektedirler.
Ve nihayet gün gelip çatmış. AKP eliyle beslenen terör örgütü IŞİD birkaç gündür yaşanan ve sel gibi insan kanını akıtan eylemlerine imza atmış atmayı da sürdürüyor. Bugün itibariyle Telefar’ı kuşatıp teslim alma noktasına gelen IŞİD’çılar öyle kanlı bir boğazlaşma başlatmışlardır ki, bu kanlı katliamların sonucunun burada kalması olanaksız hale gelmiştir. Yani bölge tam anlamıyla mezhep ve dinsel çatışmaların yaşanacağı bir cehenneme çevrilmiştir. Musul’u işgal eden IŞİD’çılar burada binlerce insanı esir almış, salt mezhep farklılıkları nedeniyle insanları kurşuna dizerek katletmiştir. 1700 Şii kökenli polis ve askerin kurşuna dizilip katledilişlerini internete servis eden bizzat IŞİD’lıların kendisi olmuştur. Böylesine zulmün olduğu bir yerde esir edilmiş 49 Başkonsolosluk mensubunu 31 TIR şoförünü konuşmak bile zorlaşmıştır. Musul’dan kaçan ve Şii olan Türkmenlerin durumu ise sadece belirsizliğini korumamakta, aynı zamanda da Türkmenlerin yaşamları tehlikeye girmiş bulunmaktadır. IŞİD Telefar’a da girmiş bulunuyor. Burada neler yaşanacağını hep birlikte göreceğiz, ancak AKP iktidarı bütün yaşananlar karşısında bir rahatlık içinde kılını bile kıpırdatmıyor. İşin daha da aymaz yanı AKP içinden IŞİD’ın tehlike olmadığını, konsolosluğumuz personelinin de durumlarının iyi olduğunu söyleyenler var. Yani özetle AKP ülkemizde ve ve bölgede fiilen mezhepçi bir tutumu başat politika haline getirmiş bulunmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü Trabzon konuşmasında cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili sözleriyse yenilir yutulur cinsten değildir. Neymiş efendim; zatıalilerinin kutlu yürüyüşü devam edecekmiş. Bu yürüyüşü de kimse durduramazmış. İnsanın atma Recep din kardeşiyiz diyesi geliyor. Ancak bu gelişmeler neresinden bakarsanız bakın tiye alınacak şeyler değil.
Dün bir kız çocuğu, “Başbakanım babalar günün kutlu olsun” diyor. Çocuğu yanına çağıran Başbakan kız çocuğunun babasına selam göndermek istiyor, çocuğun babasının olmadığını görünce duygulanarak boğazı düğümlenip gözleri yaşarıyor. Bu görüntü ne kadar insani değil mi? Ya peki, Recep Tayyip Erdoğan’ın desteklediği terör örgütlerinin baş kesip kelle uçurarak ve kurşuna dizerek katlettiği çoluk çocuk yüzbinlerce insan karşısında nasıl oluyor da kılı kıpırdamıyor dersiniz? Daha dün IŞİD’çıların katlettiği dağ gibi yığılan insan cesetleri için niye bir tek sözünü duymuyoruz.
Halkımıza ve herkese sesleniyoruz; Recep Tayyip Erdoğan’ın yolu yol değildir. İzlediği politikalar IŞİD’çıları arkalayan bir politikadır bu yüzden de ülkemiz ve gölgemiz açısından izlediği politikalar ağır tehlikeler içermektedir.
Bu gelişmelerin orta yolu yok.
Recep Tayyip Erdoğan’ı ve iktidarını;
YA DURDURACAĞIZ, YA DURDURACAĞIZ…