15-16 HAZİRAN 1974 - 2011 TSİP 37 YAŞINDA / 2

Yazan: Turgut Koçak 17 Haziran 2011

Türkiye sosyalist hareketi içinde TSİP’in yeri oldukça önemlidir. 37. kuruluş yılını kutladığımız partimizin sayısız ilklere imza attığı tartışma götürmez bir gerçektir. 1974-1980 12 Eylül faşizmine kadar geçen dönemde Türkiye sosyalist hareketine getirdiği öğretisel soluk hemen tüm sol hareketleri şu ya da bu şekilde etkilemiştir. Birçok sol yapı TSİP’in öğretisel üstünlüğünün etkisiyle politika değiştirmek zorunda kalmışlar ya da TSİP’i solda en önemli rakip olarak gördükleri için konumlanışlarını buna göre gerçekleştirmişlerdir. Bir önemli nokta ise 12 Eylül faşizminin kapattım dediği TSİP fiilen kapatılamamış, 13 yıl boyunca TSİP politik çalışmalarını ağır bedeller ödeyerek sürdürmüştür. Bizce bu Türkiye sosyalist hareketinde çok önemli bir durumdur ve bunun kesinlikle altını çizmek gerekir.

Yine Sovyetler Birliği’nde Gorboçov’la birlikte iyice gün yüzüne çıkan sosyalizm karşıtlığı pek çok sol ve sosyalist harekette yeni bir sıçrama ve içine düşülen zor koşullardan çıkış olarak değerlendirilirken özellikle de TSİP’i 3 Ocak 1993 tarihinde bir genel kurulla yeniden açık alana taşıyan partililerce karşıdevrim olarak nitelendirilmiş, bu gelişmenin peşinden giden ya da olumlayan bütün sol ve sosyalist hareketler ise liberal olarak tanımlanmıştır. Gerçekten de, dönemi dikkatlice değerlendirirsek TSİP’i yeniden açık alana taşıyan partililer dışında hemen herkesin şaftı kaymış, sağa doğru savrulma büyük bir hız kazanmıştır. Bu yüzden de 12 Eylül faşizminden önce kurulu olan örgütlerin hemen tamamı likide edilerek kendi kadroları tarafından tarihe gömülmüştür. Tarihe gömülen örgütlerin üzerinden kurulan örgütlerse (SBP, BSP, ÖDP ve daha sonra kurulan örgütler” bir varlık gösteremedikleri gibi Türkiye sosyalist hareketine hem örgütsel hem de öğretisel bağlamda tam anlamıyla bir karışıklık bırakarak sola ve sosyalizme gönül verenleri umutsuzluğa itmişlerdir.

Burada göz ardı edilen en önemli nokta hiç kuşku yok ki, sınıfsal bakış açılarının büyük ölçüde terk edilmiş olmasıdır. Gerçekten de, uzun zamandır sol ve sosyalist hareket olarak adlandırdığımız birçok yapı, hem bu öğretisel hem de örgütsel karmaşa yüzünden komünist çizgiden hızla uzaklaşarak popülist alanlara savrulmuşlardır. Eşyanın doğası gereği güçsüzleşen bu sol yapılar daha güçlü gördükleri yapıların kuyruğuna takılarak inanç ve etnik eksenli politikalara ulanmış, onların arkasından gitmeyi bir kazanç olarak görmüşlerdir. Bugün, Kürt ulusal hareketinin arkasına dizilen yapıların durumu tam da bundan ibarettir. Bu anlayış, sosyalist sol için bir çıkışsızlık olup, serpilip gelişmesini ve işçi sınıfının bağımsız politikasını her koşulda ve her zaman sürdürmesini de zorlaştıran bir durumdur. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi birçok sol ve sosyalist olduğunu dile getiren örgütlerin aksine bu konuda Leninci çizgiden ödün vermemeyi bir ilke olarak benimsemiş, etnik ve inanç bağlamında derinleştirilen politik yaklaşımlardan uzak durmuştur. Dikkat edilirse bu konuda en belirgin tutum Türkiye solunda TSİP’e aittir. Kitleselleşmek için sınıf pusulasını bir kenara bırakıp bu tür politikaları öne çıkaranların sağcılaşması ya da sol sapma olarak kendisini ifade eder hale gelmesi kaçınılmazdır.

Aynı anlayış 12 Haziran 2011 parlamento seçimlerinde de maddi bir gerçeklik olarak önümüze çıkmıştır. Bu konuda söyleyecek kuşkusuz çok şeyimiz var ama güçbirliği adayı olarak alelacele fosil haline gelmiş olan Ertuğrul Kürkçü’nün keşfedilmesi bizce önemlidir. Çünkü Kürkçü neredeyse yıllardır solda yeni bir parti kurma çalışması yürüten kişilerden birisidir. Kürkçü’nün kimi anafor akımlarla partileşme çabalarının hiç biri gerçek olmamış, aksine doldur boşalt yapılarak bir araya getirilen insanlar sistemli şekilde solun dışına düşürülmüşlerdir. Bize göre bu anlayış sol içinde yeni bir görevin adamı olma işidir. Kürkçü’nün bu bağlamda bu işin üstesinden gelmesi olanaksız olduğundan kendisine BDP tarafından milletvekili payesi kazandırılmıştır. Önümüzdeki günlerde Ertuğrul Kürkçü’nün yeni bir parti kurma girişiminin başını çekebileceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Çünkü bu sol ve sosyalist harekete yeni bir kama saplanması işlevini görecek ve başka başka amaçlara hizmet edecektir.

Söyledik, söylüyoruz. TSİP 37. yılında çok daha yaşamsal görevlerin üstesinden gelmesi gereken solun inat bir o kadar da kararlı örgütlerinden birisidir. Bu yüzden sola ve sosyalist harekete yeni bir soluk ve güven veren bir yükseliş ancak ve ancak TSİP’le gerçekleştirilebilir. Bu sözleri söylerken bütün öznelliğimizden sıyrılarak söylüyoruz. TSİP, 37. yılında her anlamda bir atılımın öngünündedir ve de sosyalist solun en önemli, en güven duyulan öznelerinden biridir. Son söz; çağın son sözünü söylemek eğer önemliyse ki, çok önemlidir. TSİP de, sosyalist solun öncü politik örgütüdür ve de çağın son sözünü söyleyecek olan örgütlerin içinde en belirgin olanıdır.