12 MART FAŞİZMİNİ UNUTMA UNUTTURMA!

Yazan: Turgut Koçak 12 Mart 2022

İnsanoğlu unutur fakat bazı şeyleri asla unutmamalıdır. Kapitalist/emperyalist sistemin doğası gereği insanlık Hitler, Mussolini, Franko, Salazar faşizmini yaşamış bunun bedelini de İkinci Paylaşım Savaşı’nda insan ve diğer pek çok kayıplarla ödemiştir. Sonrasında sanılıyordu ki insanlık bir daha faşizmi yaşamaz çünkü yaşanılanlardan onca dersler çıkarmıştır.

Gerçekler hiç de böyle olmadı. Belki Hitler benzeri bir faşizm bire bir yaşanmadıysa da kimi zaman o karanlık günleri aratan, kimi zaman da daha hafif faşist yönetimleri gördü ve yaşadı. Bizim ülkemizde de 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 faşizmini bizler yaşadık. Her iki faşist darbe sonrasında da yönetim ilericilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin tepesine çullandı ve çok büyük kıyımlar gerçekleştirildiği gibi ülkenin her tarafı işkencehaneye çevrilerek insanlık dışı zulümler yapıldı.

Devrimciler çeşitli yerlerde kıstırılıp birer ikişer, beşer onar katledildiler. Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak’ta, Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere’de, diğer pek çok devrimci de evlerde kıstırılarak canları alındı. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam sehpasına gönderildi. O günlerin karanlığında sol örgütlenmelere karşı tam anlamıyla bir cadı avı başlatıldı. Örgütler kapatılıp yöneticileri işkencelerden geçirildi, ağır cezalara çarptırıldı.

!2 Mart faşist darbesini yapanların niyetleri işledikleri cinayetlerle aldıkları ekonomik kararlarla kime hizmet ettiklerini tam anlamıyla açık olarak gösterdiler. 10 bin kilometre ötedeki Sam amcalarına selam çakanların darbesi ülkemizde karanlık bir dönemin yaşanmasına neden oldu. Türkiye İşçi Partisi kapatıldı. Yöneticilerine 15’er yıl ağır hapisler verildi. Kaypakkaya katledildi ve ölüsü bir çuval içinde babasına teslim edildi.

Bütün bunlar neden yaşandı diye soruyorsanız söyleyelim kapitalist sistemin iktidarının tıkır tıkır işlemesi için. Faşizmin aşağıdan yukarı bir kitle desteği olmadığı için faşizm orduya darbe yaptırılarak gerçekleştirildi. Bu işin içinde işbirlikçi sermaye ile uluslararası sermaye kuruluşları vardı. Amerika ve Avrupa ülkeleri vardı. NATO bu darbenin ta göbeğindeydi. Daha sonra yaşanacak olan 12 Eylül faşist darbesi sırasında ve sonrasında bu gerçekler daha bir gün yüzüne çıktı. Ülkeyi iç savaş ortamına sürükleyen NATO’nun oluşturduğu kontrgerilla örgütüydü. Bu örgütün içinde yer alanlar ise ülkücü tayfası ve dinci gericilerdi.

Ne denli ağır bir açık etme hali değil mi? ABD her iki darbede de ordunun darbe yapmış olasını “bizim çocuklar” tanımlaması ile açık etti. Ki bu şu demekti. Türkiye NATO ülkesidir, silahlı kuvvetleri de siyasilerin de isteği ve bu yönde politikaları nedeniyle NATO’nun ve Batı’nın emrindedir. Bu yüzden her iki darbe sonrasında da kıyılan ülkenin alnı açık, başı dik evlatları oldu.

Bizler ta o günlerde başlayan ve süren sürekli hale getirilmiş siyasi gericilik hallerini yaşaya yaşayan sermaye güçlerinin sindirmiş olduğu yığınlarla karşı karşıyayız. O günden bu yana yığınların kafası dinsel ve ırkçı politikalarla yıkanmakta, bu tür örgütler yaşamın her aşamasında desteklenerek palazlanmaları sağlanmaktadır. Bugün AKP ve MHP’yi iktidara taşımış olan şeyse işte bu sürekli hale getirilmiş olan siyasi gericiliktir. Bugün o siyasi gericilik eşiği çoktan aşılmış olup ülkede ne burjuva demokrasisinden ne de burjuva hukukundan bile söz edemiyorsak nedeni çok bellidir. Bugün bir emirle insanlar içeri alınıyorlarsa ortada hukuk namına, adalet namına bir şeyin bırakılmamasıdır.

Bizler yaşadıklarımızdan her zaman ders çıkarmamız gerektiğini söyler dururuz. Doğrudur, ders çıkaranlar için yaşanılanların bir anlamı vardır fakat ders çıkarmayıp da kafasını kuma gömenler ve beyaz bayrak çekenler için yaşananların hiç de ders olmadığını gördük, yaşadık biliyoruz.

Ama buna rağmen asla ve asal yeni kuşaklara ne 12 Mart faşizmi unutturulmalıdır ne de 12 Eylül faşizmi. Unutacaksak eğer ölelim daha iyi.

Çünkü biz sosyalistler özgürlük aşığıyız. Sömürüye cepheden karşıyız bu yüzden de onursuz yaşamak bize göre değildir.