12 EYLÜLÜN İZİ SİLİNECEK-MİŞ

Yazan: Turgut Koçak 31 Aralık 2015

Dün Kılıçdaroğlu ile Davutoğlu’nun görüşmesi vardı. Dünkü yazımda bu konuya değindim. Nelerin olduğunu ve nelerin olmayacağına örnekler verdim. Üstelik Cumhuriyet Gazetesi’nin iki önemli güzel insanı AKP iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın tasarrufları ve isteği ile Silivri’de yatıyorlar. Kılıçdaroğlu, Davutoğlu görüşmesini Cumhuriyet manşetten şöyle vermiş.

“12 Eylül’ün izleri silinecek”

Her şeyden önce AKP 12 Eylül faşizminin ürünü olarak tarih sahnesine çıktı ve 12 Eylül faşizmini bile aratır tarzda tam 14. yıldır iktidar koltuğunda. Peki, bu parti nasıl olacakta 12 Eylül’ün izlerini silecekmiş öyleyse?

Gerçi bizler 2002 yılının 3 Kasım tarihinden bu yana ülkenin dörtbir yanına dağılmış liboşlarından ve solun döneklerinden AKP’yi göklere çıkaran övgüleri az işitmedik. Bu liboş ve dönek takımı bir yandan AKP’nin ne denli “demokrat” olduğunu dile getirirken bir yandan da “vesayet rejimi” diye isimlendirdikleri içinde bulunulan durum eleştiriliyor ve darbelere karşı AKP’nin tutum ve davranışları ise göklere çıkarılıyordu.

Liboş ve döneklerin şenlikli yaklaşımları hız kesmeden 10 yılı geçkin bir süre devam etti. Sonra bir de bakıldı ve görüldü ki, AKP’nin yol haritası ne demokrasidir ne de insanların eşit özgür yaşadıkları bir rejimdir. Onlar doğrudan dini ağırlıklı fıtratlarına uygun faşist bir rejimin adım adım temelini atmaktalar. Dönek ve liboş kesimlerden bazıları uyanır gibi oldularsa da önemli bir kısmı Recep Tayyip Erdoğan’dan ve AKP’den bir türlü umutlarını kesmediler. Her fırsatta ilericiler, devrimciler, sosyalistler eleştirilirken bu gerici ve halk düşmanı kesime arka çıkıldı.

İşte bu kafa AKP Anayasa’nın halkoylamasında geçmesini sağladı. O günlerde AKP Anayasası için ne çok özgürlükler getirdiğine dair övgüler düzenler kısa süre sonra gördüler ki, işin rengi başkadır. AKP hazırladığı yeni Anayasa ile ortamı çok daha gericileştirecek ve demokratik hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirecektir. Öyle de oldu. Baskılar, zulümler, eğitimin gericileştirilmesi, sendikaların çalışanların haklarını savunamaz hale gelmesi, doğanın ve çevrenin tahrip edilmesi ve ranta kurban edilmesi birbirini izledi. Soygun, vurgun, talan, rüşvet ve yalan daha bir alenilik kazandı.

Gezi gösterileri patlak verdiğinde ise iktidar göstericilere karşı adeta savaş açtı. Birçok gencimiz yaşamını yitirdi, çok sayıda insanımız ağır yaralanıp sakatlanırken, 8 bin kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Polislerin şiddeti sonrası ölümler olunca polise övgün düzen ve polislere emri ben verdim diyen bir başbakana yani Recep Tayyip Erdoğan’a tanık olduk. Gezi göstericilerine akılsızca uydurulmuş iftiralar bile bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın başının altından çıktı. Ona göre türbanlı bir bacısının üzerine 100 kadar kişi Kabataş’ta işemiş, tekmelemiş yine göstericiler camide içki içmişlerdi. Bunların hepsi fos çıktı.

Kürt sorunun çözümü için liboş takımından “Akiller” seçilip çeşitli bölgelere gönderildi. “Akiller” bazı bölgelerde iyi karşılanırlarken ülkenin büyük bir bölümünde tepkiler gördüler. Recep Tayyip Erdoğan onlarla toplantılar yaptı.

“Akil” kişilerden bazılarının söylediklerine Erdoğan tepki gösterip bunları toplantıya bile almazken bazıları ile de laf ola beri gele cinsinden toplantılar yapıp sonra da başından yallah edip gönderdi. Kürt sorununun çözümü için “akil” aklıda bir işe yaramadı ve “çözüm süreci” hızla bir başka yöne doğru evrildi.

Cumhurbaşkanı seçimlerine gelindiğinde toplum önemli ölçüde Erdoğan karşıtı bir çizgiye gelip dayanmıştı dayanmasına ya, önemli hatalar yapıldı ve yine Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışı ne yazık ki engellenemedi. Kendisi seçildikten sonra ilk iş olarak alışılmış cumhurbaşkanları gibi davranmayacağını söyledi, arkasından da Beştepe’deki Kaç/ak Saray’a yerleşerek alışılmamış tasarruflarda bulunmaya devam etti.

Artık AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ı liboş ve dönek takımından büyük bir bölümü de terk etmişti. Üstelik AKP’nin Ortadoğu ve Suriye politikası nedeniyle Türkiye’nin dış politikada da çuvallamış olması eleştirilerin dozunu arttırdı.

7 Haziran 2015 seçimlerine bu atmosferde gidildi ve AKP iktidarı kaybetti. TBMM’de yer alan muhalefetin de basiretsizliği ve beceriksizliği yüzünden Recep Tayyip Erdoğan’ın manevralarına mağlup olundu ve 1 Kasım seçimlerindeyse AKP, 1 Haziran 2015 tarihinde kaybettiği iktidarı bu kez %49,5 oyla yeniden kazandı.

Şimdi AKP’nin 317 milletvekili var. AKP istediği Anayasa değişikliğini referanduma götürmek için bile muhalefetin desteğine muhtaç. Bu yüzden de AKP TBMM’deki her üç partiye de ayrı ayrı mavi boncuk dağıtarak istediği Anayasa’yı meclisten geçirip Recep Tayyip Erdoğan’ı “TÜRK TİPİ BAŞKAN” yapmak istiyor. Dün bu konu ile ilgili Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu görüştüler. AKP ve Recep Tayyip Erdoğan ne söylerse söylesin bunların söyledikleri her söz ve attıkları her adım tuzaktır. Anlaşıldığına göre Cumhuriyet Gazetesi onca gerçeğe karşın bu tuzağa düşmüş olmalı ki, bu görüşmeyi manşetten “12 Eylül’ün izleri silinecek” diye vermiş. Aynı tuzağa umarız CHP de düşmez. Çünkü öteki iki partinin ne yapacağından pek emin değiliz.

Yok, eğer bu tuzak görülmez ve zamanında engellenmezse bilinmelidir ki, jelatinli zehirli şeker bir kez daha allanıp pullanıp Türkiye halkına yedirilmeye çalışılacaktır.

Kim ne söylerse söylesin gerçek alenen budur.