Yazan: Turgut Koçak 8 Nisan 2012
Duyduk duymadık demeyin Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşları ışık yaktı ve 12 Eylülcülerin yargılanması da başladı. Ortaya sanık diye diye de doksanını çoktan geçmiş iki bunak getiriliverdi. Öyle ye kafasına esen iki kişi bir gün karar verip faşist bir darbe yapmışlar ve iktidarın iplerini ellerine alıvermişlerdi. Orda onların dışında kimsecikler yoktu. Hele “yürüyün koçum sizi kim tutar” diyen, ABD hiç mi hiç yoktu. İşbirlikçi sermayedarlarımız, onların akıl hocası Turgut Özal gibilerinin ise ne adları vardı ne de sanları. Gerçi Turgut Özal, Evren ve arkadaşlarının ekonomiden sorumlu bakanıydı ama ne yapsın adamın kulağından tutup getirmişler ve de oraya oturtmuşlardı. Yani çaresiz bir emir kuluydu. Ortada ne Evren ne de çetesi adına onca işkenceleri yapan, adam öldüren ne polisler, ne polis şefleri, ne emniyet müdürleri, ne askerler vardı. Hele hele doğal yargıyı işlevsiz hale getirmelerinin sonrasında sıkıyönetim mahkemelerinde pırasa doğrar gibi ceza kesen yargıçlar bir başka dünyadan getirilip oraya oturtulmuşlardı. Ülkenin sivil yargısı ise sus pus olmuş; yüce Türk milleti adına lal kesilip kalmıştı. Cezaevlerindeki akıl almaz işkencelerin sorumluları ise robot dünyasından ihale ile alınmış birer tenekeden ibaret zavallıcıklardı o kadar.
12 Eylülcülerin hakkında dava açıldığı duyulunca müdahil olmak için soldan ve sağdan bir sürü ortaya orta oyuncu çıkıverdi. Öyle ya neler yapılmıştı kendilerine neler. Müdahil olmasınlar da ne yapsınlardı? Yoksa maazallah davaları divana kalırsa nasıl dayanırdı bunların yürekleri? Bir koşu adliye koridorlarını dolduruverdiler ve sevinç içinde 12 Eylül faşist darbesinin hesabını sorma fırsatı yakaladıkları için gaza gelip adliye önünde demeç üstüne demeç patlatıp durdular. Müdahil olmak isteyenler arasında kimler yoktu kimler. Bilmem kaç kişiyi çelik telle boğan mı dersiniz, kontrgerilla adına olmadık pislikleri yedikten sonra bir çaput gibi köşeye atılanlar mı, devrimci kararlılıktan çark edip nedamet getirerek liberalleşmişler mi, 12 Eylül faşizminin ödüllendirdiği Erdoğan ve arkadaşları mı, komünisti mi, Troçkisti mi, liberali mi ne ararsan vardı kısacası. Ha az kalsın unutuyordum; Abdullah Gül de Cumhurbaşkanlığı makamı adına müdahil olacaktı ya o dönem Cumhurbaşkanı koltuğu boş olduğu için muradından yoksun kaldı. Vah vah ki ne vah! Uzun yıllardır darbe ile yatıp darbe ile kalkan soldan ve sağdan sözümona demokratlaşmış bir sürü kılkuyruk da bu yolda düzülen kervanın figüranlarıydı tabi. Akif Beki’nin bir yazısını okuduk ve kendi kendimize sorduk; yoksa biz 12 Eylül faşizminden bir kötülük görmemiştik mi diye. Öyle ya; adam yazmış; Tarık Akan müdahil olmamış ya; aklınca ona bindiriyor ve diyor ki, “anne kafamda bit var” diyordun yoksa yalan mıydı?
Her dönemin kıvrak adamları vardır. Akif Beki de bunlardan biri. Adam iti görmüyor ama gölgesini gözden kaçırmıyor nedense. Ahı gitmiş vahı kalmış adamların 12 Eylül adına mahkeme önüne çıkarılmasını 12 Eylül faşizmi ile hesaplaşmak sanıyor bazıları. Nedense bunların aklına bu işin babaları hiç ama hiç gelmiyor. Turgut Özal’ı anımsamıyorlar bile. Niçin anımsasınlar ki? O Turgut Özal neyin nesiydi 12 Eylül sonrası? Ya da ANAP’ı kurar kurmaz nasıl iktidar oldu da sonrasında da Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu? Ya yükselen Erbakan ve takımına ne demeli? Bakıldı ki, Erbakan ve takımı yükselse de bu zihniyeti iktidar koltuğuna oturtmak kolay değil, al sana bir operasyon gelsin Bay Tayyip, kursun AKP’yi arkasından da ezici bir çoğunlukla iktidar koltuğuna oturuversin. İşte bu sözünü ettiğim zihniyet; neymiş efendim 12 Eylül darbecilerinden hesap soracakmış.
Örneğin Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üyesi olmaktan 30 Haziran 1985 gecesi tutuklandık. Öncesinde de sonrasında da daha pek çok arkadaşımız tutuklanarak işkence gördü, cezalar aldı. Madem 12 Eylül faşizminin insanlık suçu işlediğini bu yüzden de yargılanmaları gerektiğini söylüyoruz niçin gerçekleri bütün çıplaklığı ile göremiyoruz? Bugün de AKP’nin içinde yer alan AKP’nin birçok milletvekili hatta TBMM Başkanı Cemil Çiçek soruyoruz nerede politika yapıyordu? 30 Haziran 1985 gecesi tutuklandık. Sonrasında bize yapılanlar gerek Ankara Emniyet’inde gerekse Mamak Askeri Cezaevi’nde hiç de 12 Eylül faşizminin ilk günlerini aratmayacak hatta zaman zaman o günleri bile aratacak düzeydeydi ki, soruyoruz o zaman iktidarda kim vardı?
Sonuç olarak ortaya dökülenlerin bazıları kendilerini bilinçsiz olarak ortaya atmışlar, bazıları ise kırk karganın cücüğünü yemiş kulağı kesiklerdir. Dürüst olmak gerekiyor, öyle duygusallığa kapılıp Evren’in demir kafes içinde mahkeme önüne getirilmesini söyleyerek tatmin olmaya kalkanlar faşist zihniyetten habersiz olanlardır. O zihniyettir asıl mahkum edilmesi gereken şey. Evren’in avukatı bile istemeyerek de olsa bir gerçeği işaret edip 12 Eylül faşizminin arkasında Amerika vardır, dava bu yönde ele alınmalıdır derken, bizimkiler kafalarına bunakları takmış sözümona hesap sormanın sevincini yaşıyorlar. Aklınız varsa düşünün; 1 Mayıs 1977 tarihinde yaşanan 1 Mayıs katliamını bile “devlet sırrı” diye açıklamayan bir zihniyet söz konusudur. Hesaplaşılacaksa bu zihniyetle hesaplaşılır. Yoksa ABD’nin taşeronu konumunda bir iktidarın açtığı yoldan yürüyerek ortalık temizlenemez.
Anlaşılmıştır. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin çeliği ile sizin çeliğiniz aynı değildir.
Bu yüzden de bu olayda sizlerle birlikte olmamızın olanağı hiç mi hiç yoktur. Biz hesap soracağız. Ama bizim soracağımız hesapla sizin sözde sorduğunuzu sandığınız hesap aynı değil. Çünkü biz hesap sorduğumuz zaman;
Sokaklar, caddeler alev alacak, yerinden oynayacak dünya. Sarsılacak gökdelenler, kuleler. Sömürücücü erkler devrilecek, sıtmaya tutulmuş gibi titreyecek silah tüccarları, şahin generaller ve kafa koparıcıları. Hollywood eğlenemeyecek susacak, korkudan gazel olacak emperyalist başkentler. Fırtınadan denizler kabaracak, bayraklar çekilecek utkular kazanacak FIRTINA ÇOCUKLARI…