12 EYLÜL FAŞİST DARBESİNDEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

Yazan: Turgut Koçak 13 Eylül 2020

12 Eylül faşist darbesi öyle söz olsun diye falan yapılmadı. Dünya kapitalist/emperyalist sisteminin Sosyalist Sistemi ortadan kaldırma ve Sovyetler Birliği’nin yeşil kuşak adıyla kuşatılarak tarihten silinmesi ve 24 Ocak kararlarının ülkemizde eleştireni, karşı çıkanı olmadan uygulanmasını sağlama amacını taşıyordu.

Darbeden sonra gördük ki pek çok siyasi parti ve dernek binlerce demokratik kitle örgütü bir anda kapatılıverdi.

En temel hak ve özgürlükler adına ortada hiçbir şey bırakılmadı ve yığınları kıpırdayamaz hale getiren yasaklar uygulanmaya konuldu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 650 bin kişi gözaltına alınıp onlara dünya dar edildi. Bu kişilerin yüzde yüze yakını ağır işkenceler gördü.

14 Kişi açlık grevlerinde yaşamlarını yitirirken 171 kişinin işkencelerde yaşamları söndürüldü. 50 kişi ise idama gönderildi. Erdal Eren, Necdet Adalı yaşları küçük olduğu halde darağacına gönderilip asıldı.

210 bin dava açıldı 230 bin kişi yargılandı. 30 bin kişi politik sığınmacı olarak yurt dışına çıktı. Vatandaşlıktan çıkarılanların sayısı 15 bini buldu. On binlerce kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazetecilere 4 bin yıla yakın ceza verildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci yaşamını yitirdi.

1402’likler olarak anılan 4 bine yakın öğretmen 12 öğretim görevlisi işlerinden atıldılar.

Yakılan kitapların haddi hesabı yok. Yüzlerce yayın ve film yasaklandı ilgililer hakkında kovuşturmalar açıldı.

Darbeyi yapanlar Atatürk’ün adını dillerinden düşürmediler fakat ortada ne Cumhuriyetin ilkeleri olarak adlandıracağımız ne laiklik koydular ne de hak ve özgürlükler. Hepsini ayaklarının altına alıp çiğnediler.

Dünkü yazımızda da 12 Eylül faşist darbesine değindiğimiz için buraları atlıyor, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumu ile yargının nasıl Gülen taifesinin tam anlamıyla kontrolü altına geçmesine değinmeyi gerekli görüyoruz.

Unutulmamalı ki Fetöcüler kuru kalabalık falan değildi. Onlar ABD projesi olarak AKP iktidarının tam anlamıyla koalisyon ortağı sayılırdı ve AKP zaten bu ortaklığa dünden teşneydi. Değiştirilen HSYK’nın yapısı ile birlikte yargıda Fethullahçıların sonuna kadar önü açılmış oldu. Yargı da öyle bir kadrolaştılar ki bunun etkisini daha sonraki yıllarda apaçık gördük.

Bu kötülüğe elbette 12 Eylül 2010 yılında yapılar referandumun yitirilmesi yol açtı. Üstüne üstlük AKP ve Fetöcülerin kervanına liberallerden tutun da bazı sol ve sosyalist kesimler “Yetmez ama evet” sloganı ile omuz verdiler. Sonasında ise yargının ne hale geldiğine hepimiz gözlerimizle tanıklık ettik.

Balyoz ve Ergenekon davaları, kumpaslar TSK’ya çekilen operasyonlar arka arkaya geldi. Fetöcüler bununla da yetinmeyip 15 Temmuz 2016 tarihinde başarısız bir darbe gerçekleştirdiler fakat bu darbenin AKP adına Allah’ın bir lütfu olarak yarar sağlamasını da düşünürsek neler olduğunu, olacağını anlamakta hiç de zorlanmayacağız.

Her şey şaka gibiydi. 12 Eylül 2010 Referandumunun 26 maddesinde birisi 12 Eylülcülerin yargılanacağı örtülemesiydi ki pek çok solcu da buna kanarak “Yetmez ama evet”çi oldu. Oltaya gelenler referandumun hemen arkasından 12 Eylül darbesi sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunmak için yargıya koştular. Göstermelik yargılanmayı saymazsak asıl üzerine gidilmesi gereken şeylerin üzerine gidilemedi çünkü 12 Eylülcülerinin yargılanması zamanaşımına uğratılmıştı.

Türkiye’yi bugün 18 yıldır AKP yönetmektedir. 12 Eylül’ün sonucu olarak bu iktidarın Siyasi İslam anlayışı bugün hepimize cehennem hayatı yaşatmaktadır. Bugün yaşadıklarımızın 12 Eylül darbesiyle yaşadıklarımızdan bilinmeli ki sonuçları daha ağır olmakla birlikte sadece uygulanma yöntemi farklıdır.

Bugün ülkemiz ağır bir ekonomik bunalım yaşamaktadır.

Bunun nedeni hepimizin bildiği gibi 12 Eylül darbesinin neo-liberal uygulamalarıdır. Aynısının beş beteri AKP ve saray iktidarınca uygulandığı rant uğruna ne var ne yok satıldığı ve üretimde yapılamadığı için sonuç olarak ezilenler ve yükün ağırlığı omuzlarına bindirilenler işçiler ve emekçiler olmaktadır.

Sonuca baktığımız zaman tarih önümüze 12 Eylül sonrası AKP ve saray iktidarını çıkardıysa neyin, neyin sonucu olduğunu da bize çok açık olarak göstermektedir.

Dün bu iktidara yandaşlık edenler bugün ya da yarın ne yapar ne ederler bilemem ama tarih önünde hem asli unsurlar hem de bu aslu unsurlara payandalık edenlerin sorumlu olacakları asla akıldan çıkarılmamalıdır asla…