Yazan: Turgut Koçak 29 Nisan 2021
18 Gün sokağa çıkılmayacak ama üretim devam edecek. Yasaktan muaf tutulanlara baktık gördük ki neredeyse ülkenin yarı nüfusundan fazla. Yaşadıklarımıza bakıyoruz akıl dışı. Muktedir çıkmış tüm lokantalar kapalı demiş. Yetmemiş içki satışını da yasaklamış. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları gördük. Gezi gösterileri yeniden ısıtılıp gündeme getirildi. Ceza almayanlara ceza almalarının yolu açıldı. İstanbul Sözleşmesi püf diye söndürülüp kaldırılıverdi. Ayasofya Müzesi tamamen camiye çevrilip bir de halka gözdağı verildi ki demeyin gitsin. Neymiş efendim vakıf malı dokunanı yakarmış. Çalanı, çırpanı yakan bir şey yok ama. 10 yaşındaki çocuk televizyona bakan tarafından çıkarıldı da nasıl çay içilemeyeceği ve çikolata yiyemeyeceğini bütün Türkiye öğrendi. Meğer ramazanmış. Bu da yetmedi çocuğumuzun kimliği açık edildi…
İnsanlar sandılar ki Türkiye’de rejim değişikliği denilince parlamenter sistemden bizdeki gibi ucube bir cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sandılar. Çoğu muhalefet durumu bu merkezde ele alıp toplumla paylaştı. Oysa rejim değişikliği salt yeni durumda otoriterleşmeden değildir. Her alanda köklü bir dönüşümü ifade eder rejim değişikliği. Bugünse bu değişiklik alenen gündemdedir. Evet, faşizan bir uygulama içindeyiz. Evet, kapitalist sistem öyle bir vurgun içinde ki bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı egemen. Dinselleşme ise yaşamın her alanında doruk noktasında.
Ülke yakın zaman içinde neler yaşamadı neler. Suç odağına dönüşmüş tarikat ve cemaatler eliyle çocuklarımıza karşı işlenen suçların haddi hesabı yok. Eğitim bitirilmiş. Her yer imam hatip okullarına dönüştürülmüş. Normal okulların ders programları bile dinsel anlayışın tasallutu altında. Kimse derdini anlatamıyor, düşüncesini açıklayamıyor, işçi grev yapamıyor ama herkes patronla eşitlenmiş gibi gösterilmek için camide aynı saflarda namaza durarak gözler boyanıyor.
Bu iktidarın döneminde ne unutulmaz acılar yaşadı bu ülke. Madencilerimiz toprak altında kaldılar. Su içinde boğuldular. Ölenlerin hakkını arayanlara ya da hak arayanlara neler yapılmadı hepimiz gördük.
Yakınlarını yitirmiş yüzlerce işçi ailesini utanmasalar üstüne üstlük bunlar suçlu bile çıkarırlardı. Çıkardıkları da olmadı değil hani. Çocuk işçiler can veriyor. Okulda olması gerekirken çalışmak zorunda kalıyorlar. Bütün bunlar iktidarın umrunda bile değil.
İktidar ve iktidara yakın çevreler ve de kurumlarda görevlendirilenler halktan öyle kopmuşlar ki lüks yaşam merkezlerinden halka açıklamalarda bulunuyorlar öyle işi azdırmışlar ki sanki her biri bir salgın uzmanı olup çıkmış durmadan halka öğütlerde bulunuyorlar. Patronu, yöneticisi, din görevlisi hep bir ağızdan alışageldiğimiz gibi yaşamını yitirenlerin şehit ilan edilmelerini bile savunuyorlar. Öyle ya şehit olunca onları diğer tarafta olağanüstü bir yaşam bekliyor ya. İnsanın neredeyse bağırası geliyor. Haydi, şehit olun şehit olmayan kalmasın diye.
Ama ne hikmetse niye şehit yapılmak istenenlerin halkın çocukları olduğu gerçeğini biraz olsun didiklemek kimsenin aklına gelmiyor? Madem bu kadar önemliyse sizler şehit olsanız olmaz mı? Hoş onlar iyi bir şey olduğuna inansınlar şehitliği de kimseye bırakmazlar ya işin farkında oldukları için sadece yalana sarılıp halkı uyutmak için yapıyorlar ne yaparlarsa.
Evet, emekçiler 1 Mayıs kutlayacaklar ama tam kapanma ilan edildi. Oysa işin püf noktasına bakıyorsunuz görüyorsunuz ki o kimseler salgın nedeniyle 1 Mayıs’ı alanlarda kutlayamıyorlar ama fabrikalarda, işyerlerinde yaşam durmuyor ki orada çalışmaya devam ediyorlar. Yani? Yanisi şu; bizler 1 Mayıs’ı kutlayamazken birileri para kazansın diye işçiler, emekçiler çalışmaya devam ediyorlar. Bu tam kapanmadan kimler yararlanıyor belli. Sonuçları ne olacak o da belli. Çünkü büyük bir yurttaş kitlesi zaten sokakta ve de işyerlerinde olacak. 1 Mayıs günü çalışanlar dertlerini anlatacaklardı fakat anlatamayacaklar. Kod-29’la işinden olanlar, işsiz kalmaya devam edecek. Kısa çalışma ödeneğini bile çoğu emekçimiz yitirmiş olacak. Alanlar ise o kadar az para ile nasıl yaşamını sürdürecek bu sorununsa aslına kalırsa 1 Mayıs günü meydanlarda sorulması gerekiyordu fakat sorulamayacak Çünkü niye? İktidar tam kapanma yapmış da onun için.
Bilindiği gibi 1 Mayıs işçilerin; birlik mücadele ve dayanışma günüdür. Hak özgürlük, laiklik için ayağa kalkma günüdür.
1 Mayıs kutlanamazken başlığına gelince üzerinde durulması gerekiyor.
Çünkü bugüne kadar adım adım geri adım atmamış olsaydık bugün yazımızın başlığı 1 Mayıs Kutlanamazken değil 1 Mayıs’ı kutlarken olacaktı.
Bunun için buradan açıkça haykırıyorum: GÖRECEKSİNİZ TÜM YASAKLARINIZA KARŞIN O GÜNLER ÇOK DA UZAKTA DEĞİL BİLİN İSTİYORUM BİLİN!