1 MAYIS BİN DERS-3

Yazan: Turgut Koçak 4 Mayıs 2014

1 Mayıs’a başka bir ruh hali ile hazırlanılmıştı. Recep Tayyip Erdoğan’ın diktatör kişiliği bir kez daha çizilecek iktidarı her yola başvurarak elde tutmasının bir şekilde önü kesilecekti. Gezi ruhundan da feyz alan bir takım politik çizgilerin hiç kuşku yok ki, iktidar olmak diye bir amaçları yoktu yok olmasına ya en azından daha yüksek dozlu bir eylemle bir süre daha kendilerini idare edecek öyküleri olacaktı. 1 Mayıs’ı haklı olarak Taksim’de kutlamak isteyenlerin kararlılıkları geri adım atılmayacağı yönündeydi. Bu konuda Recep Tayyip Erdoğan’da sert açıklamalar yapıyor geri adım atmayacağını gösteren her türlü önlemi de alıyordu. İstanbul TOMALARLA dolduruldu. Çevre illerden de getirilen polislerle 40 bine yakın polis İstanbul’da göstericilerin toplanmasının düşünüldüğü alanlara bir gün öncesinden yerleştirilmişti. Her zaman olduğu gibi DİSK, KESK, TMMOB ve TTB kararlıydılar ve 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyeceklerdi. Şişli’de DİSK binası çevresinde toplanıldı. Sonuç olarak polis aldığı tedbirlerle yürüyüşe izin vermedi ve tıpkı geçen sene olduğu gibi DİSK’te yapılan bir toplantının arkasından da yürüyüşten vaz geçildi.

Geriye İstanbul’un Taksim’e çıkacak ana yollarında toplananlar kalmıştı, onların da yoğun polis saldırısı sonucu Taksim’e yürümesi engellenerek dağıtıldı. Polisin saldırısı sonrası sokaklardaki kovalamacalar günboyu sürdü ve çok sayıda gözaltı ve yaralanmalarla 1 Mayıs bir kez daha görülmemiş baskılara sahne olarak bitti.

Ankara’daki 1 Mayıs kutlamalarına ise çeşitli örgütler değişik şekilde katıldı. Bazı örgütler Güven Park’ta toplanıp Kızılay’da kutlamayı hedefledikleri için Kurtuluş Parkı ve Kızılay çevresinde polisin saldırısı ile karşılaşarak direnmeye çalıştılarsa da fazla etkili olamadılar. Asıl Kitlesel kutlama Gardan Sıhhiyye’ye yürüyen örgütlerce yapıldı. Sıhhiye’de kutlama dönüşü partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi de polisin saldırısından nasibini aldı ve polis binamızın içine gaz bombası attı. Tandoğan’daki İşçi Partisi ve TÜRK-İŞ’in yaptığı kutlamayı bence anmaya bile değmez. Değmez çünkü orada verilen mesajlar sistem dilinin ötesinde mesajlar olmadığı gibi işçileri sarı sendikalara teslim eden bilinen anlayıştan öte bir şey değildi.

Ayrıca 1 Mayıs kutlamaları her yıl olduğu gibi bu yılda ülkemizin pek çok kentinde kitlesel olarak kutlandı.

Şimdi gelelim işin özüne. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB açıklamalarında Taksim’e çıkılacağı yönünde açıklama yapıp geri adım atılmayacağını söyleyerek 1 Mayıs günü de dahil olmak üzere kitlelere çağrı yaptı. Polis engeliyle karşılaşıldığı için yürünemedi ve öğleden sonra eylemin bitirildiği söylenerek oraya gelenlerin dağılmaları istendi. Daha da önemlisi eylemi sürdürenlerin de DİSK binasına girmemeleri söylenerek siyasi parti temsilcileriyle bir toplantı yapılarak durum izah edildi. Ve eylem bitti. Bana göre bu ağır bir yenilgidir. Sonu başından belli kavgalara girişmek hele de karar verildikten sonra geri çekilip büyük bir moral bozgunluğu yaratmak anlaşılacak bir şey değildir. Bana öyle geliyor ki, bu konuda kararlı gözükenler iktidarın geri adım atacaklarını düşündükleri için kolay bir zafer kazanacaklarını umut ediyorlardı. Oysa Recep Tayyip Erdoğan ne pahasına olursa olsun ikinci bir Gezi Parkı gösterilerine benzer bir durumla karşılaşmak istemediği için İstanbul’a bunca polisi ve bunca TOMAYI yığmıştı. Bu nedenle 1 Mayıs’ın kutlanmasını üstlenen sendika ve demokratik kitle örgütleri bu gerçekleri iyi hesap etmeliler ve de böylesi bir duruma düşmemek için kurmay kafasıyla düşünmelidirler.

Bir diğer konu ise çeşitli devrimci grupların; 1 Mayıs günü ve sonrası bir kez daha Gezi gösterilerine benzer bir yığınsallıkta ve süreklilikte bir ortam yaratma hevesleriydi ki, bu da bizce büyük bir öngörüsüzlüktü. Her şeyden önce Gezi Parkı gösterilerinin nasıl kitlesellikten beş on kişilik sol ve küçük burjuva gevezeliği yapılan eylemciklere dönüştürüldüğünü iyi gözlemlemek gerekir. Gezi gösterileri gibi yığınsal bir gösteri süreç içinde sönümlenip gitmiştir. Yığınların enerjilerinin sonsuz olmadığını göremeyecek kadar dar düşünceli yapıların işin bu noktaya gelmesinde çok önemli rolleri olmuştur. Dolayısı ile Gezi’den de gereken ders iyi biliyoruz ki alınmış değildir.

Gezi gösterileri ile 2014 1 Mayıs’ı arasında 1 yıl gibi kısa bir süre geçmiştir. Ancak bu süreç içinde birçok politik olay patlak vermiş en önemlisi de 30 Mart 2014 tarihinde yerel seçimler yapılmıştır. Gezi Parkı gösterileri ile çizilmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın profili 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile bir kez daha berbat hale gelmiştir. Bu koşullarda bile 30 Mart 2014 yerel seçimlerini kazanmış olan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne pahasına olursa olsun 1 Mayıs’ı Taksim’e çıkışı engelleyeceğinin kestirilememiş olması büyük bir öngörüsüzlüktür. Düşünülebilir ki, o zaman bizler Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği Yenikapıya mı gitmeliydik? Hayır tabi. Madem Taksim bizim için bu kadar önemlidir o zaman ne pahasına olursa olsun Taksim’e çıkılabilecek bir örgütlenme yapılmalıydı. İstanbul Valisi’nin 1 Mayıs’a katılımı engellemek için 1 Mayıs günü her türlü ulaşımı durduracağı ve çıkış noktalarını da polis tarafından tutacağı bilinmeyen bir şey olamaz. Birçok kimse İstanbul’un çeşitli semtleri tutulduğu için gelemediklerini söylemişlerdir. Elbette gelemezler, madem 1 Mayıs günü Taksim’de olunacak o zaman da bir gün önce o çevrelerde bir şekilde olunmalıydı. Olunmadığı bir yana; 1 Mayıs günü her nedense sokağa çıkanların sayısı da geçmiş 1 Mayıslara göre daha az olmuştur. Başka illerden gelmesi gerekenlerse İstanbul’a gitmek yerine bulundukları yerde kutlamayı seçince sayı daha da düşmüştür.

Sonuç olarak her yaptığını sol ve sosyalizm adına ilkellikle taçlandıranların kazanacağı bir zafer olamaz.

Daha da önemlisi devrimcilik asla acıların çocuğu rolünü döne döne oynamak değildir. Kazanmak ve iktidar olmaktır.

Gerisi ise lafı güzaftır.

Kazanmak ve iktidar olmak ise bu kadar ilkelliği sürekli kullanarak mümkün değildir.