Yazan: Turgut Koçak 30 Nisan 2014
Yarın 1 Mayıs. İktidar korku içinde olduğu için İstanbul’da sıkıyönetim benzeri bir şey ilan etti. Benzeri diyoruz çünkü sıkıyönetimin ya da olağanüstü hal durumunun bile ilan edilmesi için bir yol, bir yöntem gereklidir. Oysa AKP iktidarı ve onun başı Recep Tayyip Erdoğan’ın ne yola, ne yönteme, ne de yasaya gereksinimi vardır. Bunların alışkanlık haline getirdikleri her türlü davranışları bunlar için olağan hale getirilmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan ve tayfasının geldikleri duruma baktığımız zaman olacakları önceden görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Yarın, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını engellemek için iktidar her yola başvurmuştur. Geldiğimiz nokta ise gerçekten de faşist bir diktatörlüğün izlediği yol olabilir ancak. Neymiş efendim “terör kuşkusu” ile Taksim 1 Mayıs’a kapatılmış. Bu tanımlamaya bütün ülkenin insanlarının özellikle de Cumhuriyet Savcılarının dikkatini çekmek istiyorum. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarı bu yolla yarın her türlü şiddeti uygulamak için iktidara bir gerekçe oluşturmak istemiştir. Madem terör kuşkusu vardır o zaman da güvenlik güçleri olağanüstü bir şiddet uygulayabilirler demektir bu yaklaşımın özü. Peki, böyle bir uygulamada ne gibi sonuçlar ortaya çıkabilir dersiniz?
Söyleyelim; yarın İstanbul’un çeşitli bölgelerinde kan dökülebilir, yurttaşlarımız; AKP iktidarının zorba anlayışı yüzünden yaşamlarını yitirebilirler, vücut bütünlükleri bozulabilir. Yaralananların sayısı binleri geçer, İstanbul gaza ve basınçlı suya boğulup hapishaneye çevrilebilir.
Olağan bir yönetim açısından olaya baktığımız zaman yukarıdaki saydıklarımızın hiçbiri yaşanmaz, yurttaşlar da her türlü demokratik haklarını kullanarak gösterilerini yapabildikleri gibi 1 Mayıs’ı da gönüllerince kutlayabilirler. Ancak AKP olağan bir iktidar olmaktan çıkalı çok olmuştur. Böyle bir iktidarın iktidarını sürdürmesi bundan böyle olağan yasalarla olanaklı olmadığı için AKP iktidarı da olağan olmayan yollara başvuracak ve yığınları sindirip teslim almayı deneyecektir. Yani öteden beri söylediğimiz gibi karşımızda meşruluğunu yitirmiş ve hukuk dışına çıkmış bir iktidar söz konusudur.
Önceki gün hukuku çok iyi “bilen” savcılardan biri çıkıp Anamuhalefet Partisi CHP Genel Başkanı’nı ifade vermeye çağırmış, arkasından da bu çağrının sevhen yapıldığını söyleyerek çağrısını geri almıştır. Öğrendiğimize göre Urfa’dan muhbir bir vatandaş çıkıp Kılıçdaroğlu’nun hakkında suç duyurusunda bulunmuşmuş. Savcının yol yordam bilmemesi bir yana bizler bu muhbir vatandaşları iyi biliriz. Bir kez bu muhbir vatandaşlar harekete geçirildi mi gerisi gelir. Malum bunların köküne kıran girmiş olmadığı için iktidarın teşvikiyle her zaman durumdan vazife çıkarmaya alışık bir şekilde bekleşmektedirler.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’nin 52. Kuruluş Yıldönümü’nde yaptığı konuşmada da belirttiği gibi yurtaşlar artık basit bir alacak verecek davasında bile yargıya güvenmemektedir. Bu durumda Adı geçen çokbilmiş savcının böyle bir yola başvurmasını anlamak hiç de zor değildir.
Sonuç olarak 1 Mayıs günü her hangi bir yurttaşamız yaşamını yitirir, yaralanır veya bir şekilde zarara uğrarsa bilinmelidir ki bu suçların bir numaralı sorumlusu doğrudan Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarıdır.
Eğer bu ülkede Cumhuriyet Savcıları varsa sözümüz onlaradır, daha şimdiden harekete geçmeli ve görevlerini ya yapmalıdır ya yapmalıdır.